Venezüella-İran ve Devrimci Dış Politika

Turkish translation of Venezuela and Iran, diplomatic relations, trade deals and revolutionary foreign policy (July 21, 2006)

Uluslararası Marksist Eğilim

The International Marxist Tendency (Uluslararası Marksist Eğilim) Bolivarcı Devrim'i başından beri savunmuş, onun ilerici yanlarını desteklemiş ancak devrimin tamamlanabilmesi için Venezüella'da kapitalizmin sona erdirilmesinin gerektiğine işaret etmiştir ve aynı zamanda da yaşamını sürdürebilmesi için devrimi öteki ülkelere yayması gerektiğini söylemiştir. Venezüella devrimini savunduğumuzu herkes bilir. Ancak, aynı zamanda, devrimciler olarak Venezüella hükümetinin Bolivarcı Devrim'in yanında olmadığına inandığımız taraflarını göstermek de görevimizdir.

Venezüella'daki devrimci sürecin geçtiğimiz birkaç yıl boyunca toplumun büyük bir kısmına nasıl daha fazla çıkar sağladığını memnuniyetle karşıladık. Venezüella'da açık ve net şekilde emekçi sınıf taraftarı pek çok olay gerçekleşti. Mision Robinson, Mision Barrio Adentro, Mision Habitat, Mision Zamora gibi sosyal programlar Venezüella halkının yoksul ve marjinalleştirilmiş kesimleri üzerinde önemli etkilerde bulunmuştur. Aynı zamanda Başkan Hugo Chavez kamu kuruluşlarında, kamu şirketlerinde ve kamusal hizmetlerdeki özelleştirme eğilimini geriye çevirmiş, petrolün ulusal karakterini Anayasaya sağlam bir şekilde yerleştirmiştir. Ayrıca yerli halkların ve kadınların haklarını koruyacak kanunlar Bolivarcı Anayasaya geçirilmiştir.

Hepsinden önemlisi, Venezüella devrimi, gücünü yaşamlarını değiştirmeye ve kendi geleceklerini kendileri yazmaya karar veren milyonlarca sıradan emekçiden almaktadır. Bu durum işçi hareketinde daha güçlü bir özgüven duygusuna, işçi sendikalarında demokratik sınıf mücedelesinin örgütlenmesine ve fabrika işgalleri gibi hareketlere yol açmıştır. Başkan Hugo Chavez bu sürecin hem içinde yer almış hem de somut olarak destekleyen kararlar almıştır. Ocak 2005'te, işçilerin fabrika sahiplerine karşı aylar süren sıkı bir mücadeleyle işgal ettikleri kağıt fabrikası Venepal'e el koyma kararını imzalamıştır. Fabrika bir tür işçi yönetimi altına alınmıştır. Bundan sonra başka fabrikalarda da benzeri kararlar alınmış ve Chavez açıktan işçilere sahipleri tarafından çalıştırılmayan fabrikalara el koymaları için çağrıda bulunmuştur. Carlos Lanz, Mart 2005'te, işçilerin şirketin bütün katmanlarındaki yöneticileri hem seçecebileceği, hem de aşağı indirebileceği bir işçi kontrolü deneyimini başlatmak üzere Guyana'daki, bir devlet alüminyum işletmesi olan ALCASA fabrikasına atanmıştır.

Venezüella hükümetinin, İran'ın da aralarında olduğu OPEC ülkeleriyle yakın ilişkiler sürdürmesi gerektiği açıktır. Emperyalistlerin ve Çokuluslu Petrol Şirketlerinin petrol üreten ülkeleri bölerek bu kıymetli hammaddenin fiyatını düşük tutmaya çabalamalarına karşın, petrol üreticis bir ülkenin, bu ülkelerin temel kaynağı olan petrolün fiyatını düşürmemek için OPEC'i güçlendirmeye çalışması temel bir gereksinimdir. Aynı zamanda İran hükümetinin Venezüella'nın gereksinim duyduğu ve altyapısını geliştirmede hayati bir yeri olan teknoloji, yatırım ve uzmanlığı sağlamaya hem istekli hem de yetenekli olduğu da açıkça görülebilir. Venezüella aynı zamanda, özellikle Asya'da alternatif piyasalara açılarak, gelecekte Amerika'yla yaşanabilecek sorunların olası etkilerini azaltmak için ABD'ye olan tarihsel bağımlılığını azaltmaya uğraşmaktadır.

Diplomatik ve ticari ilişkiler, bir devrim yaşamakta olan bir ülkede dahi, dış politikanın gerekli parçalarıdır. Örneğin Lenin, yeni, genç ve güçsüz emekçi ülkesinin bölgeyi geliştirme olanağı olmadığından, batılı kapitalistlere Sibirya'da imtiyazlar tanımayı düşünmüştü. Lenin, üretici güçleri geliştirmek için yatırım ve teknoloji getirebilmenin tek yolunun yabancı sermayeye imtiyazlar tanımak olduğunda ısrar etmişti. Bu iddianın arkasındaki fikir, kapitalistlere kâr garantisi verilirse onların da bölgeyi geliştireceği, yeni üretim araçlarını getirecekleri vb.; ve bunun da devrime yararlı olacağıydı.

1918 yılında yazdığı "Sol" Çocukluk ve Küçük-Burjuva Anlayışı yazısında Lenin, "Biz, proleter partisi olarak, birinci-sınıf kapitalist uzmanlardan almayacaksak, tröstlerin yaptıkları gibi, büyük ölçekli üretimi örgütleme yeteneğini kazanabilmemizin olanağı yoktur" diyordu. Bir sonraki yılın 4 Şubatında Halk Komiserleri Konseyi'ne sunduğu öneride, "HKK... bir prensip meselesi olarak, yabancı sermayenin temsilcilerine imtiyaz tanımayı, ülkenin üretim güçlerini geliştirmek açısından anlamlı bulur..." diyordu.

Ne var ki, bu anlaşma ve pazarlıkların yapıldığı rejimlerin gerçek yapısı konusunda tam bir bilinç sahibi olmalıyız. Lenin'in pazarlığa oturduğu kapitalistlerin doğası konusunda en ufak bir şüphesi yoktu ve gerçek bir destek için son tahlilde, sadece bütün ülkelerin emekçi sınıflarına güvenilebileceğini anlamıştı.

Bugün İran kesinlikle devrimci bir rejim değildir ve emperyalizm tarafından baskı altındaysa da emperyalist saldırıya karşı mücadele eden Venezüellalı işçi ve köylülerin yandaşı olmadığı da açıktır. İran'ı ilerici, hatta devrimci bir rejim olarak takdim etmek, Venezüellalı kitleleri yanıltmak ve Venezüellalı devrimci kitlelerin gerçek yandaşı olan İran içindeki işçi ve gençlerin Venezüella devrimine verdikleri desteğin temelini çökertmek anlamına gelir.

İran rejimine dair saptamalarımızın Washington ve dünyadaki destekçilerinden gelen "şer ekseni" propaganda ve tehditleriyle bir ilgisi yoktur. Venezüella, enternasyonel forumlarda emperyalistlerin İran'a yaptıkları saldırılara karşı durmakta haklıdır. Bizim Venezüella-İran ilişkilerine dair tereddütümüz İran ve Venezüella emekçilerinin gerçek ve uzun-dönemli çıkarlarına ilişkindir.

Yakın dönemde, İranlı işçilerin ve gençlerin mücadelelerinde büyük bir gelişme gördük. Ekonomik problemler ağırlaştıkça, nüfusun %90'ı yoksulluk sınırının altına itilmiştir (buna16,000'inden fazla doktor da dahildir). Geçen iki ya da üç yıl içinde emekçi mücadelesinde büyük bir tırmanma görülmesinin nedeni, giderek bozulan ekonomik ve toplumsal durum kadar emekçilerin bu sorunların çözümü için hiçbir resmi, hatta hukuki kurum ya da prosedüre erişimlerinin olmayışıdır.

Yüzlerce grev ve işçi protestolarından en önemlisi Tahran'daki Vahed Otobüs Şirketi'ndeki şöförlerin ve diğer işçilerin direnişi olmuştur. Bunlar, işçilerin iki-üç işte çalışmalarını zorunlu kılan düşük ücretler, berbat çalışma şartları gibi sorunları gündeme getirebilmek için işçi sendikaları kurmaya uğraşan gerçek sendikacılarıdır. Bu işçilerin en temel ve haklı istekleri rejim tarafından en ağır baskılarla karşılaşmıştır. Bu emekçiler suçlu ilan edilmiş, işkenceden geçirilmiş, tecrit hücrelerine kapatılmışlar, her türlü tıbbi bakımdan mahrum edilmişler ve işlerinden atılmışlardır. Vahed otobüs çalışanlarının lideri Mansur Ossanlu yedi aydır hücre cezasında hapistedir ve hiçbir tıbbı bakım görmemektedir. Rejim taraftarı İşçi Evleri ve İşçi Konseyindeki kiralık kabadayılar Mansur Ossanlu'nun dilini kesmeye çalışmışlar ve Vahed Sendikası'nın bürolarını yerle bir ederek sendika liderlerini dövmüşlerdir.

Eminiz ki, Ayetullah Hamaney'in, tüm ülkenin mallarını özel ellere devretmeye yönelik son özeleştirme kararı da milyonlarca İranlının zaten berbat olan yaşam ve çalışma şartlarını daha da kötüye götürecektir.

İşçiler kadar toplumun öteki kesimlerinin de haklı şikayetleri var:

-İran'da nüfusun üçte ikisini teşkil eden gençler söz hakkı ve dernek kurma özgürlüğü gibi temel demokratik taleplerde bulunmaktadır. Genç, işsiz ya da emekçi de olsalar, öğrenci de olsalar, bu rejimin kendilerine uzak ve baskıcı bir rejim olduğunu görüyorlar.

-Kadınler ve kız çocukları evde, okulda veya hangi hükümet yetkilisi ya da kurumuyla karşılaşsalar ayrımcılığa tabi tutuluyorlar. Özellikle de bir kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğinin yarı değerinde sayıldığı İslami mahkemelerde ve toplumun her yerinde bu durum yaşanıyor.

-Nüfusun yarısını teşkil eden ulusal azınlıklar, özellikle de Kürt, Azeri, Arap ve Beluçiler hergün ayrımcılıkla, ve temel kültürel haklarının ve anadil hakkının gaspıyla karşı karşıyalar. Dr. Ahmedinejat'ın anti-Semitik söylemi ve Yahudi soykırımını devamlı reddetmesi karşısında İran'daki azınlık Yahudiler sürekli olarak İsrail işbirlikçisi yerine konma korkusu altındadır.

Toplumun bütün bu kesimleri, özellikle de işçiler, en temel hakları için (1979'da Şah devrildiğinde kısa süreliğine elde ettikleri hakları için) mücadele ediyorlar. O dönem gerçek bir devrimdi, ama, işçilerin barbarca ezilecekleri vahşi bir diktatörlük kuran Şeriatçıların ele geçirdikleri bir devrim haline geldi.

Bu durumla Venezüella'nın mevcut hali arasındaki çelişki daha çarpıcı olamaz. İran İslami Cumhuriyeti rejimi Venezüella Bolivar devletinden temelde farklıdır. İran'da, ortaklaşa yönetim ya da işçilerin fabrikalara el koymalarını cesaretlendirmek yerine işçiler gözaltına alınıyor, hatta verilmemiş ücretlerini talep ettiklerinde vuruluyorlar.

Eğer Bolivarcı Devrim yaşayacaksa, ekonomik gücü hakim sınıfların elinden koparıp alması ve ekonominin işçilerin kontrolü altında demokratik planlanması yönünde hareket etmesi gerekiyor. Bu mücadelede Bolivarcı Devrim'in tek müttefiki öteki, ülkelerde bu devrimden esinlenen işçi ve köylüler olacaktır. Yani, Tahran'daki mollalar değil, Vahed otobüs işletmesindeki işçiler olacaktır.

Ama eğer başkan Chavez ve Venezüella Devrimi'nin öteki liderleri diplomasinin gerektirdiği nezaketten ve ticari anlaşmalardan öteye giderek Şeriatçılara herhangi bir şekilde herhangi bir şekilde "devrimci" itimatnameler vermeye başlarlarsa, İranlı işçiler bunu nefret ettikleri ve her gün karşısında mücadele verdikleri rejimin onaylanması olarak görecekler ve adil ve insanca yaşamaya olan özlemlerinin önemsenmemesi olarak algılayacaklardır. Bu ise İran içinde Venezüella Devrimi'ne yönelik desteğin körelmesine hizmet edecektir. Venezüella Devrimi ilerledikçe de bu tür desteklere giderek daha fazla gereksinim duyacaktır.

21 Temmuz

Uluslararası Marksist Eğilim

www.latinbilgi.net