Türkiye: Erdoğan’ın iç savaşına cevap devrimdir!

Geçtiğimiz yıl, Güneydoğu Anadolu’da ki yüzbinlerce insan, şehirlerinin, devletin güvenlik güçlerinin barbarca saldırılarıyla yerle bir edilişine tanık oldu. Binlerce masum tutuklandı, yüzlerce erkek, kadın ve çocuk, Erdoğan rejiminin Kürtlere karşı yürüttüğü tek taraflı savaşta öldürüldü.

Önce ağır gerçeklere göz atalım: 16 Ağustos’tan beri 7 Kürt ilinde sokağa çıkma yasakları var. Bunların toplam süresi 256 gün. Tek taraflı iç savaş bugüne kadar 143 sivilin hayatına mal oldu.(02.01.2016 da ki rakamlara göre)

Devlet terörü her geçen gün şiddetini arttırırken, Kürdistan ve Türkiye’nin devrimci ve demokratik güçleri mücadeleyi genişletmek için gösterdikleri çabayı yoğunlaştırıyorlar. Özellikle gençler zafer istiyor. Aynı şekilde yeni tecrübeler ve perspektifler.

Devlet Terörü

Geçtiğimiz haftalarda Güneydoğu Anadolu’da, Kürtler’in yaşadığı bölgelerde ki devlet terörü tahmin edilemeyecek ölçüde arttı. Sokaklarda dolaşan panzerler ve, kadın, çocuk demeden kuşatma altında ki şehirlere ve sivillere ateş açan binlerce asker. Diyarbakır’ın direnişçi mahallesi Sur gibi, Cizre ve Silopi de sürekli olarak bombardıman altında. İnsanlar -Kadın ve Erkek, Genç ve Yaşlı- öldürülüyor.

Geçtiğimiz süreçte, bu şehirler, “öz yönetim ilanı” ile antidemokratik hükümete karşı bir direniş sergileyerek, Kürt bölgelerindeki demokratik hareketin en ön saflarında yer aldı. Bu, insanların, yerinden, karar sürecine katıldığı demokratik bir yapı anlamına geliyor ve bu, her şeyden önce, devrimci gençlerin bir işi gibi görünüyor. YDG-H, PKK’nin gençlik organizasyonu gibi bir şey, bu mücadeleye masif bir destek sunmakla kalmıyor, aksine, mücadeleci gençliğin büyük bir kısmını da örgütlüyor.

Bu şehirlerin ve bazı mahallelerin savunulmasının yanında, YDG-H tarafından kurulan YPS (sivil savunma birlikleri), suçla mücadele ve aile içi anlaşmazlıklar da arabuluculuk gibi, devletsel görevleri de üstleniyor.

Sol, Erdoğan’ın  önünde ki en büyük engel

Geçtiğimiz zaman içinde, kürt solu ve demokratik hareket, Erdoğan’ın planlarının önünde ki en büyük engel oldu. HDP, radikal programıyla, büyüyen sınıf mücadelesini ve türk gençliği ve işçileri arasındaki hoşnutsuzluğu birleştirmeyi başarmıştı. Böylece Erdoğan’ın, anayasayı değiştirme ve tek başına iktidar planlarının üstünü çizmişti. Onun anti kürtçü önyargıları uyandırma çabası, Türk ve Kürt işçilerini bölerek, rejimine karşı büyüyen direnişi zayıflatma çabası idi. Erdoğan’ın niyeti, kuzey Suriye’de ki cihatçı kuklalarına karşı mücadelede de en önemli güç olan Kürt hareketini yok etmek. Bunun için Cizre, Silopi ve Sur’u seçti çünkü, Kürdistan’da ki sınıf mücadelesinin radikalleşme süreci bu şehirlerde  en ileri seviyede. Bu direnişi kanda boğarak, Kürt hareketini yoketmeden önce zayıflatmayı hedefliyor.

Bu stratejiyi başarısızlığa uğratmak ve bu iki şehrin izolasyonunu önlemek için, HDP nin en önemli güçlü parçası olan DBP nin, bütün güneydoğu Türkiye’de “kesintisiz kitlesel direniş” çağrısı yapması çok önemli. Bu arada HDP ve politikacıları açıkça özerklik talebini dile getiriyor ve direnişi de destekliyor. Bu da partinin yasaklanması ve parti liderlerinin ve yardımcılarının tutuklanması tehlikesini doğuruyor. Sözde “Kürdistan Özgürlük Şahinleri (Tak)” nin İstanbul havaalanlarından birinde gerçekleştirdiği gibi terör saldırıları ise zararlı. Böyle bir şey yalnızca, Türkler’i Kürt kardeşlerinden ayırmaya ve Erdoğan’ın amacına ulaşmasına yardım eder!

Kürdistan’da ki saldırılarla aynı zamanda, Türkiye sermayesi başka bir yerde en çirkin yüzünü gösteriyor.Yeni asgari ücretin 1300 TL (110 lirası devlet tarafından ödenecek) olması, işçi sınıfının kötüye giden durumunu gizleyemiyor. Üretim büyümüyor, turistler belirgin biçimde dışarda kalıyor ve devlet neredeyse hiç bir altyapı projesine yatırım yapmıyor. Bütün sanayi (madenler) yavaş yavaş kapanıyor, işsizlik artıyor, yasadışı çalışan mülteci payı (ve böylece maaşlarda damping) dramatik biçimde artıyor. Resmi rakamlara göre 2015 te ölümcül iş kazalarında 1700 ün üstünde işçi hayatını kaybetmiş olması ve bu sayıda çocuk işçi oranının da son zamanda artması, durumun vehametini gösteriyor. Türk kapitalizminin kokuşmuş Erdoğan sisteminin işçi sınıfına verecek hiç bir şeyi yok. Kürtler’e ve diğer azınlıklara da ha da az!

Direniş çağrısına, tüm Türkiye’de ki  bütün devrimci güçlerin tutkulu bir kampanyası eşlik etmek zorunda. Tüm Türkiye’nin gençlerini ve işçi sınıfını bu gerici sisteme karşı mücadeleye katmak da şart. Erdoğan’ın islamı suistimal etmeye ve çürümüş Osmanlı imparatorluğundan bahsetmeye ihtiyacı var ama bu savaşın arkasında, soyut bir politik düşünce yok. Bu savaş salatanat ya da şeriat için değil, yalnızca ezilenleri bölmek için ve her ölüm hendekleri daha da derinleştiriyor. Yalnızca ezilenlerin ve işçilerin birliği, bu direnişi, bir devrim yapar!

Şunu da unutmayalım ki; bu saldırılar tam da Avrupa Birliği görüşmeleri yeniden başladığı sırada oluyor. Bu bize, Merkel ve diğer AB politikacılarının “demokrasi anlayışı” hakkında her şeyi söylüyor. Avrupalı kapitalistlerin ve kendi çıkarlarını korumak için, sessizce Erdoğan’ın savaş suçlarını onaylıyorlar.

Enternasyonal Marksist Akım (IMT, www.marxist.com ) Erdoğan rejiminin barbarca savaşına karşı, Kürtler’in kitlesel direnişini tüm kalbiyle destekliyor. Bütün destekçilerimizi, bu sorunu kendi örgütlerinde, sendika ve okullarında tartışmaya ve çeşitli protesto ve eylemler düzenleyip bunlara katılarak, alınan kararları, Kürt mücadelesine destek olarak, getirmeye çağırıyoruz.

  • Kahrolsun Erdoğan’ın Kürtler’e karşı savaşı!  

  • Kahrolsun katiller ve hırsızlar hükümeti!

  • Kahrolsun ırkçılık ve milliyetçilik!  

  • Birimize saldırmak hepimize saldırmaktır – Dünyanın bütün işçileri birleşin!

  • Birleşmiş sosyalist bir Türkiye, Kürdistan ve bütün Orta Doğu’da sosyalist bir Kürdistan için!