Stalinizm nedir?

Stalinizm nedir?

Tek ülkede sosyalizm neden imkansız?

Rusya neden totaliter, Stalinist bir diktatörlüğe doğru sürüklendi ve planlı ekonomi, pazarın "kontrolü” olmaksızın üretici güçleri nasıl geliştirir?

Mao ve Çin Devrimi ile ilgili ne düşünmeli?

Bugün, Çin komünist mi yoksa kapitalist mi?

S. Tek ülkede sosyalizm neden imkansız?

C. Her şeyden önce, sosyalizm kesinlikle yüksek bir üretkenlik düzeyine dayanmalıdır. Sosyalizmin en alt aşaması, kapitalizmin en yüksek aşaması olmalıdır. Bugün dünyadaki sorunların çoğu kaynakların eşitsiz dağılımından kaynaklanıyorsa, o zaman tek çözüm, herkes için yüksek bir yaşam standardı sağlamak için fazlasıyla üretmek ve bunu demokratik bir şekilde dağıtmaktır. Marx, Engels, Lenin veya Trotsky'nin yazılarının hiçbirinde onları tek ülkede sosyalizm fikrini önerdiklerini göremezsiniz. Stalinist, milliyetçi tek ülkede sosyalizm fikrinin, enternasyonalizmi her zaman merkezine alan Marksizm ile hiçbir ilgisi yoktur.

İşçi sınıfı geçtiğimiz yüzyılda sosyalist bir dönüşüm gerçekleştirmek için birçok fırsata sahip oldu ve birçok farklı ülkede bunu denedi. Ancak 1917 Rus Devrimi'nde tarihte yalnızca bir kez ve geçici olarak başarılı oldular. Geri bir ülkede bu devrim, 1000 yıllık Çarlık otokrasisini devirmeyi başardı ve işçi sınıfı tüm toplumu yönetme mücadelesine başladı. Ancak Lenin'in amacı hiçbir zaman tek ülkede sosyalizmi inşa etmek değildi. Bu imkansızdır, çünkü sosyalizm, toplumun ihtiyaçlarını üretmek için üretimde büyük bir artış olmasını gerektirir. Bu durum kaynakların uluslararası düzeyde bir havuzda toplanmasını gerektirir. Ayrıca elbette kapitalizm tek bir ülkede basitçe mağlup edilemez. Devrim diğer ülkelere ve nihayetinde tüm dünyaya yayılmalıdır.

İzolasyon, geri kalmışlık, iç savaş ve 21 yabancı ordunun dış müdahalesi sonucu Rusya'da devrim pamuk ipliğine bağlıydı. Avrupa'nın ekonomik olarak daha gelişmiş ülkelerindeki devrimlerin yardımı olmadan, Rusya'da sosyalizm olamazdı. Avrupa'nın geri kalanındaki devrimler başarılı olsaydı, herkese yetecek kadar üretmeye başlamak ve devrimi dünyanın geri kalanına yaymak için teknolojilerini, doğal kaynaklarını ve nüfuslarını bir araya toplayabilirlerdi. Bunun yerine, izole devrim bürokratik bir diktatörlüğe dönüştü. Sosyalizm mücadelesi enternasyonal olmalıdır!

S. Rusya neden totaliter, Stalinist bir diktatörlüğe dönüştü ve planlı ekonomi, pazarın “kontrolü” olmaksızın üretici güçleri nasıl geliştiriyor?

C. Toplumun sosyalist dönüşüm sürecini ve bunun neden henüz başarılamadığını anlayabilmek için SSCB'ye ne oldu sorusuna bilimsel bir cevap verebilmeliyiz. Bu soruyla ilgili internette yararlanabileceğimiz “Rusya: Devrimden Karşı Devrime” (Russia: from Revolution to Counter-Revolution-Ted Grant & Alan Woods) adlı kitaptan yararlanılabilir. Ancak olayların kısa bir genellemesi şu şekildedir:

Her şeyden önce, Rus Devrimi hakkında yaptığımız genel tarihsel değerlendirme son derece olumludur. İlk kez, işçi ve köylü kitlesi, toplumu toprak sahipleri, kapitalistler ve bankacılar olmadan yönetmenin mümkün olduğunu pratikte kanıtladı. Planlı bir ekonominin kapitalist üretimin anarşisi üzerindeki üstünlüğü, fikirler alanında değil, somut endüstriyel gelişme, yaşam standartlarını yükseltme, eğitim ve sağlık alanlarında kanıtlandı. Rusya, kısa sürede geri, ağırlıklı olarak tarım ve emperyalist egemen bir ülke olmaktan çıkıp, dünyanın ilk endüstriyel, ekonomik güçlerinden biri haline geldi. Bu ileri başarılar sadece planlı ekonomi nedeniyle sağlandı. O zamanın herhangi bir geri kapitalist ülkesini ele alırsanız ve son 80 yıldaki gelişimini incelerseniz, hala daha geri kaldığını ve emperyalizmin egemenliği altında olduğunu görürsünüz. Örnek olarak Hindistan, Pakistan, Filipinler, Latin Amerika'nın çoğu vb. gösterilebilir.

Ancak aynı zamanda, potansiyel olarak çok üretken planlı ekonomileri olan Stalinist devletlerin neden 1980'lerin sonunda krize girdiğini ve sonunda 1990'ların başında çöktüğünü açıklayabilmemiz gerekir. Bu durumun temelinde, ekonominin planlanması üzerinde demokratik kontrol eksikliğinin yattığını düşünüyoruz. Kapitalizmde piyasa, bir dereceye kadar ekonomi üzerindeki kontrolü temsil eder. Bir ayakkabı fabrikanız varsa ve ürettiğiniz ayakkabılar çok kalitesiz ve piyasadaki diğer ayakkabılara göre daha pahalıysa büyük ihtimalle iflas edersiniz. Halihazırda aşırı üretimin olduğu bir ekonomi sektörüne yatırım yaparsanız, muhtemelen yine iflas edersiniz.

Dolayısıyla piyasa, anarşik bir şekilde ve yıkıcı döngüsel krizler yoluyla olsa da, üretici güçler üzerinde belirli bir denetimi temsil eder (her ne kadar bu, ekonominin birkaç çokuluslu şirketin elinde toplanmasıyla azalmış olsa da). Planlı bir ekonomide bu olmaz. Tek olası kontrol, ekonominin planlanmasında emekçilerin (tüketicilerin ve üreticilerin kendilerinin) demokratik katılımıdır. Mahallelerindeki ihtiyaçları emekçilerin kendisinden daha iyi kim bilebilir? Fabrikaların nasıl organize edilmesi gerektiğini onlardan daha iyi kim bilebilir? Sovyetler Birliği'ndeki sorun, bu demokratik kontrollerin hiç olmamasıydı. SBKP (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) tepesindeki bir avuç bürokrat ve devlet aygıtı her şeyi dikte etti. .

Her yıl bir milyon farklı meta üreten bir ekonominin, gerçek bir işçi demokrasisi olmadan kontrol edilemeyeceği açıktır. Öyleyse neden SSCB'de işçi demokrasisi yoktu? Burjuva eleştirmenleri bize bunun sosyalizm mücadelesinin kaçınılmaz sonucu olduğunu söyleyecektir. “Komünizm anti-demokratiktir ve diktatörlük demektir.” Cevap veriyoruz: bunların hepsi yalan ve iftira.

Lenin'in Devlet ve Devrim eserini okursanız, Lenin'in işçi demokrasisinin işleyişi için, esas olarak tarihteki ilk işçi hükümeti olan 1871 Paris Komünü'nün deneyiminden yola çıkarak bir dizi koşulu nasıl tesis ettiğini görebilirsiniz. Buradan hareketle dört ana koşul vardır:

1) İleride seçilecek olan tüm kamu görevlileri bulundukları tüm mevki ve pozisyonlardan uygun görülmesi halinde görevden alınabileceklerdi (yani, onları seçenlerin çıkarlarını temsil etmedikleri görülürse hemen değiştirilebilirler).

2) Yönetim kademesinde görev alan hiçbir kamu görevlisi, vasıflı bir işçiden daha yüksek ücret alamaz. Marx, “toplumsal varlık bilinci belirler” demişti, başka bir deyişle, yaşama biçiminiz, düşünme biçiminizi belirler. İşçi hareketi liderleri arasındaki reformizmin ana nedenlerinden biri hükümet üyeleri ve hatta sendika üst düzey yetkilileri olarak aldıkları şişirilmiş maaşlardır. Bu nedenle kapitalizmin her şeye rağmen “o kadar da kötü olmadığını” düşünüyorlar.

3) Daimi ve sabit bir ordu değil halkın genel silahlanması vardı.

4) Bir süre sonra herkes ekonomiyi ve devleti yönetme görevlerine katılacaktı. Lenin'in sözleriyle ifade edersek: "Herkes bürokratsa, kimse bürokrat değildir."

Bu koşulların yüzeysel bir analizi bile bizi hemen hiçbirinin eski Sovyetler Birliği'nde uygulanmadığı sonucuna götürecektir. Ama neden? Devrimin ilk yıllarında, Lenin ve devrimin diğer liderleri, muhtemelen şimdiye kadar var olan en demokratik rejimi kurmak için mücadele ettiler. Sovyetler (işçi ve köylü konseyleri) devleti ve ekonomiyi yönetiyordu ve herkesin bunlara katılmasına izin verildi. Tüm siyasi partilerin sovyet seçimlerine ve tartışmalarına katılmasına ve fikirlerini belirtmesine izin verildi. İlk Sovyet hükümetinin aslında Bolşevik Parti ile solcu Sosyal Devrimciler arasında bir koalisyon olduğu az bilinen bir gerçektir. İzin verilmeyen partiler yalnızca Sovyet iktidarına karşı silaha sarılmış olanlardı.

Komünist Parti içinde geniş bir alana yayılan demokrasi ortamı vardı. Almanya ile Brest-Litovsk barış anlaşmasının tartışılması sırasında, KP içinde farklı görüşlere sahip en az üç farklı fraksiyon vardı. İçlerinden biri, Buharin'in önderlik ettiği Sol Komünistler, bir süreliğine Lenin'in bu konudaki tutumuna karşı çıkan günlük bir gazete olan Komünist'i (The Communist) bile yayınladılar! Peki, böyle bir demokratik rejim nasıl diktatörlüğe dönüşebilir?

Lenin, Devlet ve Devrim'de sosyalizmin kurulması için ekonomik önkoşullar sorusuyla da ilgilenir. Ekonominin demokratik planlaması ancak herkes için bolca üretecek ekonomik ve maddi temele sahipseniz kurulabilir. Temel malların kıtlığı olduğu anda, kaçınılmaz olarak, bu kıt malların dağıtımını otoriter bir şekilde kontrol edecek biri olmalıdır. Kısacası, 1917'de Rusya'da sosyalizmin maddi koşulları mevcut değildi.

Öyleyse Bolşevikler Rusya'da devrimi neden örgütlediler? Onların bakış açısı, Rusya'da sosyalizmi asla tecrit halinde inşa etmek değildi. Rus Devrimini Avrupa devriminin başlangıcı olarak gördüler. Rusya'da işçilerin iktidarı ele geçirmesinin tüm Avrupa'da bir devrimci mücadele dalgasına yol açacağını düşündüler. Avrupa'daki işçi gücü, geri kalmış Rusya'nın hızla gelişmesi için maddi araçlar sağlayacaktı. Aslında Rus Devrimi, Avrupa'da büyük bir devrimci dalganın yolunu açtı. 1918-19 Alman devrimi, Macaristan Sovyet Cumhuriyeti, İspanyol devrimci genel grevi, İtalya'da fabrika işgalleri ve genel olarak tüm kıtaya yayılan işçi sınıfının kitle hareketleri vardı. Ama ne yazık ki, tüm bu devrimler yenilgiye uğratıldı.

Bu yenilgilerin çeşitli nedenleri vardı, ancak özetlemek gerekirse, işçi hareketi hala sosyal demokrat reformist liderlerin oldukça etkisindeydi ve Komünistler bu dönemde düzgün bir şekilde örgütlenmeye vakit bulamamıştı. Ardından da bir dizi ölümcül hatalar yapmışlardır. Böylece, Rus Devrimi, Birinci Dünya Savaşı'nın harap ettiği geri, çoğunlukla köylü bir ülkede tecrit edildi. Bu da yetmezmiş gibi yabancı ülkelerden gelen 21 farklı ordunun desteğiyle karşı-devrimcilerin genç Sovyet cumhuriyetini devirmeye çalıştığı (ve neredeyse başarılı olduğu) şiddetli bir iç savaşa çekildiler.

Sonunda, Kızıl Ordu iç savaşı kazandı, ancak çok yüksek bir maliyetle. Bu zor yıllarda sadece ekonomi tamamen yok edilmiş ve kitleler açlıktan ölmekle kalmamış, aynı zamanda ileri devrimci komünist kadrolar da öldürülmüştü. İşçi demokrasisinin ön koşullarından biri, tüm çalışan insanların eğitim seviyelerini yükseltmek, siyasete ve toplumun işleyişine katılmaya yetecek kadar zaman tanımak için çalışma haftasının genel olarak kısaltılmasıdır. Rusya'da aslında daha uzun bir çalışma haftası vardı ve genel olarak koşullar çok kötüydü. Sovyetlere katılım yavaş yavaş düştü. İşçileri yavaş yavaş siyasetin dışına iten ve katılımlarını caydırmaya çalışan bir memurlar katmanı ortaya çıkmaya başladı.

Bürokratikleşme tehlikesine karşı ilk uyarıda bulunanlardan biri de, Stalin tarafından son yazıları yok sayılan Lenin'di. Ancak bu son derece zor koşullar altında bile, Stalinist bürokrasinin iktidarı sıkı bir şekilde ele geçirmesi kolay değildi. Komünist Parti saflarında ve önderliğinde çok büyük bir muhalefet vardı. Aslında, bürokrasi başarılı olmak için partinin çoğunu fiziksel olarak ortadan kaldırmak zorunda kaldı. 1917’deki parti Merkez Komitesi'ni ele alırsanız, 1940'a kadar gelindiğinde Ekim Devrimi'ni gerçekleştiren devrimci liderler arasında Stalin dışında hayatta kalan tek bir kişi vardı. Diğerlerinin çoğu Stalin tarafından vurularak öldürülmüş, hapishanelerde ve çalışma kamplarında ölmüştü, bazıları kayıptı ve birkaçı da yaşlılıktan ölmüştü. Binlerce dürüst ve sadık Komünist toplama kamplarında öldürüldü ya da öldü. Bürokrasinin yükselişine karşı en kapsamlı muhalefeti yürüten kişi, Lenin ile birlikte Ekim Devrimine önderlik eden ve daha sonra Kızıl Ordu'yu örgütleyen Trotsky oldu.

Trotsky figürü, komünist harekette uzun yıllar boyunca, Stalinist bürokrasiyi koşulsuz olarak savunanlar tarafından gizlendi. Bu nedenle, örneğin Güney Afrika Komünist Partisi'nin (eski Stalinistler) son kongre belgelerinin, Trotsky yazılarının okunmasını tavsiye etmesi memnuniyetle karşılanmalıdır. Komünistler ancak Stalinizmin yükselişinin nedenleri hakkında açık ve samimi bir tartışmadan dersler çıkarabilirler. 

S. Mao ve Çin Devrimi ne olacak?

C. Zaman zaman fikirlerimizin ve teorik konumlarımızın bir bilançosunu çıkarmak gerekir. Son elli yılda pratikte nasıl çalıştılar? Siyasi eğilimimizin Marksizme büyük bir katkısı özellikle 1945'ten sonraki Çin devrimi analizimizden başlayarak, sömürge devrimi ve proleter bonapartizmin gelişimine ilişkin yaptığımız analizdir. Proleter bonapartizm fenomenini doğuran şey, tam da bu ülkelerdeki kapitalizmin çıkmazı ve kitlelerin ilerlemeye yönelik acil ihtiyacı oldu. Bu, bir dizi farklı faktörden kaynaklanıyordu. İlk olarak, geri ülkelerdeki toplumun içinde olduğu çıkmaz ve sömürge burjuvazinin ileriye doğru bir yol gösterememesi bu durumu oluşturdu. İkincisi, emperyalizmin eski doğrudan askeri-bürokratik yönetim araçlarıyla denetimini sürdürememesi oldu. Üçüncü olarak ise ileri kapitalist ülkelerde proleter devrimin gecikmesi ve öznel faktörün zayıflığı rol oynadı. Ve son olarak, Sovyetler Birliği'nde güçlü bir proleter bonapartizm rejiminin varlığı ana faktörlerden biri oldu.

Bizim siyasi eğilimimiz tarafından ortaya konan proleter bonapartizm; özellikle SSCB'nin İkinci Dünya Savaşı'ndaki zaferi, savaştan sonra Stalinizmin Doğu Avrupa'ya yayılmasıyla birlikte güçlenmesi ve Çin Devriminin zaferi, proletarya bonapartizminin gelişimini bir araya getiren sürekli devrimin (permanent revolution) olağandışı bir varyantıdır. Bu tamamen eşi görülmemiş ve beklenmedik bir fenomendi. Klasik Marksist anlayışın hiçbir yerinde, bir köylü savaşının yozlaşmış bir işçi devletinin kurulmasına yol açabileceği teorik bir olasılık olarak bile görülmedi. Çin'de ve daha sonra Küba ardından Vietnam'da meydana gelen şey tam olarak buydu.

Çin devrimini, 1917 Rus devriminden sonra dünya tarihindeki en büyük ikinci olay olarak nitelendirdik. Sömürge devrimlerinin sonraki gelişiminde muazzam bir etkisi oldu. Ancak bu devrim, 1917 Rus Devrimi'nin veya 1925-27 Çin Devrimi'nin klasik çizgilerinde gerçekleşmedi. İşçi sınıfı önemli bir rol oynamadı. Mao, Çin’in toplumsal karakterine göre güçlü bir köylü savaşı temelinde iktidara geldi. Mao'nun 1944-49 iç savaşını kazanabilmesinin tek yolu Amerikan emperyalizmi tarafından desteklenen Chiang Kai-Shek’i köylü ordularıyla desteklenen bir toplumsal kurtuluş programı ile yenmekti. Ancak köylü Kızıl Ordu'nun Stalinist liderlerinin, 1917'de Lenin ve Trotsky'nin yaptığı gibi işçileri iktidara getirme perspektifleri yoktu. Mao'nun köylü orduları şehirlere geldiğinde ve işçiler kendiliğinden fabrikaları işgal edip Mao'nun ordularını kırmızı bayraklarla selamladığında, Mao bu gösterilerin bastırılması emrini verdi ve işçiler kurşuna dizildi.

Başlangıçta Mao, Çinli kapitalistleri mülksüzleştirme niyetinde değildi. Çin devrimine yönelik perspektifleri, Çin'de sosyalist devrimin gündemde olmadığını ve gerçekleşebilecek tek gelişmenin karma bir ekonomi, yani kapitalizm olduğunu yazdığı “Yeni Demokrasi” (New Democracy) adlı bir broşürde ana hatlarıyla belirtilmişti. Bu, Stalinist bürokrasi tarafından benimsenen ve 1925-27'de Çin devriminin yenilgisine yol açan klasik "iki aşamalı" Menşevik teoriydi. Ama bizim siyasi hareketimiz, gelişen somut koşullar altında Mao'nun kapitalizmi mülksüzleştirme fikrine doğru kayacağını tespit etti.

Sadece bu değil, Mao'nun Stalin'den ayrılmaya zorlanacağı gerçeğini de önceden tahmin ettik. Zaten 1949'un başlarında şunları yazdık:

“Mao'nun Rus Kızıl Ordusu'ndan bağımsız gerçek bir kitle tabanına sahip olması, büyük olasılıkla ilk kez Çin Stalinizmi için artık doğrudan Moskova'ya dayanmayacak bağımsız bir temel sağlayacaktır. Tıpkı Tito'da olduğu gibi Mao'da da Kızıl Ordu'nun Mançurya'daki rolüne rağmen Çin Stalinizmi bağımsız bir temel oluşturuyor. Çin halk kitlelerinin ulusal özlemleri, yabancı egemenliğine karşı tarihten gelen mücadele, ülkenin ekonomik ihtiyaçları ve hepsinden önemlisi, bağımsız bir devlet aygıtı oluşumundaki güçlü temel Çin’de yeni bir Tito tarzı kopma oluşabileceği ihtimalinden dolayı Moskova’da büyük bir endişeye yol açıyor."

Ancak, tamamen Moskova'ya tabi olacak kuklalar oluşturmak yoluyla Çin ekonomisinin Rus bürokrasisinin yararına tabi kılınması - başka bir deyişle Çin halkına karşı ulusal bir baskı - bir çatışmanın zeminini oluşturacaktır. Mao, bağımsız ve güçlü bir devlet aygıtıyla, Batı'nın emperyalistleriyle (ticaret için Çin ile müzakere etmeye ve Pekin ile Moskova arasında bir yara açmaya çalışacak batı ülkeleriyle) siyasal manevralar yapma olasılığı Moskova’nın elini güçsüzleştirdi. 

Stalin'in bu gelişmeyi engellemeye yönelik temel çabası çatışmayı hızlandırma ve yoğunlaştırma eğiliminde olacaktır. (“Reply to David James”, The Unbroken Thread, sf. 304 yeniden basılmıştır.)

Bu satırlar, Çin ve Rus bürokrasilerinin ayrılmaz müttefikler gibi göründüğü Çin-Sovyet çatışmasının patlak vermesinden on yıldan fazla bir süre önce yazılmıştı.

Mao'nun Çin'deki köylü ordularının zaferi bir dizi faktöre bağlıydı: Çin kapitalizminin ve toprak ağalığının mutlak açmazı, emperyalist birliklerin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki savaş yorgunluğu nedeniyle emperyalizmin müdahale edememesi ve ayrıca Hitler Almanyasıyla savaş sırasında üstünlüğünü gösteren Stalinist Rusya'daki planlı ekonominin muazzam cazibesi nedeniyle.

Köylülüğün bir toplumsal devrimi gerçekleştirmek için kullanılmış olması, Çin tarihinde tamamen yeni bir gelişmeydi. Çin, düzenli aralıklarla gerçekleşen köylü savaşlarının klasik ülkesiydi. Ancak bu savaşlar zaferle sonuçlandığında bile, bu yalnızca köylü ordularının önde gelen unsurlarının şehirlerdeki seçkinlerle kaynaşmasıyla ve yeni bir hanedanın oluşumuyla sonuçlanırdı. Bu durum 2000 yılı aşkın bir süredir Çin tarihini karakterize eden kısır bir döngüydü. Ama bu noktada temel bir ayrışma oldu. Mao'nun altındaki köylü ordusu, kapitalizmi ezmeyi ve Stalin'in Moskova'sı imajında ​​bir toplum yaratmayı başardı. Elbette, 1917 Kasım'da Rusya'da olduğu gibi sağlıklı bir işçi devletinin bu şekilde kurulması söz konusu olamaz. Bunun için işçi sınıfının aktif katılımı ve önderliği gerekli olacaktır. Ancak işçi sınıfının önderliği olmadan bir köylü ordusu, işçi iktidarı değil, Bonapartizmin klasik aracıdır. 1949 Çin Devrimi, Rus Devrimi'nin bittiği yerde başladı. Sovyetler veya işçi demokrasisi olgusu yoktu. En başından beri, korkunç biçimde yozlaşmış bir işçi devletiydi. Eğilimimiz, dünya ölçeğinde sosyalizmin zaferini sağlayabilecek tek sınıfın proletarya olduğunun altını tekrar çizdi.

Mao bir kez iktidarı ele geçirip Kızıl Ordu hiyerarşisi temelinde bir devlet aygıtı yarattıktan sonra, burjuvazi ile ittifak kurmaya hiç ihtiyacı kalmamıştı. Tipik bir bonapartist tarzda Mao, farklı sınıflar arasında denge kurdu. Kapitalistleri mülksüzleştirmek için köylülüğe ve bir dereceye kadar işçi sınıfına yaslandı, ancak bunlar bir kez yenildikten sonra işçi demokrasisinin var olabilecek tüm unsurlarını ortadan kaldırmaya başladı. Bu olgu, tam olarak dünya devriminin gecikmesi ve toplumun çıkmazı nedeniyle mümkün oldu. Çin, güçlü bir bürokrasinin planlı ekonomiyi asalaklaştırdığı ve ondan yararlandığı Rus Stalinizminin güçlü bir örneğine sahipti ve aynı modeli takip etmeye karar verdi. Canavarca yozlaşmış yapısına rağmen, Çin Devrimi, emperyalizmin altında ezilen yüz milyonlarca insan için ileriye doğru dev bir adımı temsil ediyordu.

Çin bugün komünist mi yoksa kapitalist mi?

SSCB ve Doğu Avrupa'da Stalinizmin çöküşünü gören Çin bürokrasisi, ekonomilerini canlandırmanın ve ayrıcalıklı konumlarını korumanın yollarını aradı. 1978'den başlayarak, Deng Xiaoping, ekonomiyi canlandırmak için yeni bir dizi önlem aldı. Bu zamana kadar izole ve yalnız bir ekonomik yaşantı sürülmüştü. 1980'ler boyunca, yabancı sermayeli şirketlerin Çinli işgücüyle çalışmasına izin veren “serbest piyasa bölgeleri” kuruldu. Bu süreçle birlikte Çin işçi sınıfının yaşam koşullarında gerilemeler oldu. Bürokrasiyi devirmekle tehdit eden devasa Tiananmen Meydanı hareketine yol açan şey tam olarak budur. 1990'larda bürokrasi süreci hızlandırdı, daha fazla devlet işletmesi tamamen kamulaştırılmamış olsa da özel sektör çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden organize edildi. 2001 yılında Çin, Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı.

Kamusallaştırılmış, planlı ekonominin niteliksel olarak kapitalizme tam olarak nereden geçtiğini söylemek imkansız olsa da, bugün Çin'de var olanın, işçi sınıfını şiddetle bastıran korkunç bir Bonapartist devletle birlikte kapitalist sömürünün en kötü özellikleri olduğu yadsınamaz.

Çin işçi sınıfının görevi, Sovyetler Birliği konusunda Marksistlerin savunduğu gibi bürokrasiyi devirmek için sadece bir siyasi devrim değil, mevcut rejimi devirmek ve özel sektörleri ele geçirmek, onları kamulaştırmak için bir toplumsal devrimdir. Böylelikle onları demokratik bir işçi denetimine tabi tutabilir.

Bu süreç hakkında daha fazla bilgi için lütfen “Çin'in Kapitalizme Uzun Yürüyüşü” yazımızı da okuyunuz.