Dünyadaki işçiler için İtalya'daki koronavirüs krizinden çıkarılacak dersler

İtalya'daki koronavirüs krizi, kapitalist sistemin, artık milyonlarca çalışan insan için apaçık olan gerçek doğasını gözler önüne serdi. Kâr insan yaşamından üstün tutuluyor, ancak işçi sınıfı militan grevlerle karşılık veriyor. Diğer ülkelerdeki işçiler için bu deneyimden ne gibi dersler çıkarılabilir? Fred Weston açıklıyor. 


Dünya hem insan sağlığı için risk hem de ekonomik çöküş açısından küresel bir krize girdi. Her iki faktör de insanların yaşama biçimlerini önemli ölçüde değiştiriyor. 

Tahminlere göre, Amerika Birleşik Devletleri bu yılın ikinci çeyreğinde %30'a varan bir işsizlik oranıyla birlikte, GSYİH'da %30'luk bir düşüş görebilir. Bu sadece birkaç hafta önce hayal bile edilemezdi. Çin'de ekonominin ilk çeyrekte bir önceki çeyreğe göre %40 küçüldüğü ve bunun son elli yılın en büyük düşüşü olduğu tahmin ediliyor.

Küresel GSYİH'nın ilk çeyrekte %0,8 oranında düştüğü hesaplamaları ile tüm dünya şimdi resesyonda. Bu kulağa çok gelmeyebilir, ancak küresel ölçekte %2'nin altındaki herhangi bir büyümenin resesyon olarak kabul edildiğini düşünürsek, bunun ne anlama geldiği daha iyi anlaşılabilir. 

Tarih kitaplarını okuyan ya da bunu yaşamış olmak için yeterince yaşlı olan herkes, 1970'lerin muazzam sınıf mücadelelerinin farkındadır. Bir önceki yıl %6 olan küresel GSYİH büyümesinin %1'in altına düştüğü 1974 yılı ekonomik bir dönüm noktasıydı. Dünya genelinde GSYİH'daki mevcut düşüşler bu nedenle sınıf mücadelesi üzerinde benzer bir etkiye sahip olacaktır, ancak daha büyük ölçüde.

Olaylar çabucak hız kazanacak

Önemli olaylar sürekli olur. Gerçekten "keskin dönemeçler ve ani değişimler" çağındayız. Ortaya çıkan değişiklikler karşısında, bizim de hızlı hareket etmemiz gerekiyor. Etrafımızda neler olup bittiğini anlamak için her rutinden kopmalı ve sonra buna göre hareket etmeliyiz.

Böyle bir virüs kaçınılmaz olarak ekonomi üzerinde etkili olacaktı, ancak mevcut krizin derinliği ve hızı da sistem içinde biriken muazzam çelişkilerin bir yansıması. Tüm yapı o kadar kırılgan hale geldi ki en küçük deprem bile onu yıkabilirdi.

Önceki dönemde, kapitalist sınıf, piyasa ekonomisinin tüm yasalarına aykırı araçlar kullanarak sistemini çalışır halde tuttu. Burjuvazi, onlarca yıl boyunca büyük miktarlarda parayı, ekonomiye rastgele krediler şeklinde pompalayarak geçmişte yaptıklarının çok ötesine geçti.

Ciddi burjuva yorumcular böyle bir politikanın sonuçları konusunda uyardılar. Neden göz ardı edildikleri sorusu sorulmalıdır . Bunun sebebini sadece ekonomik alanda aramak yetmez. Burada politik bir faktör de rol oynamaktadır.

İçlerinden bazılarının inanmış bile olabileceği burjuva propagandasına rağmen, işçi sınıfı ortadan kalkmadı. Aslında durum tam tersi: işçi sınıfı hiçbir zaman bugünkü kadar güçlü olmamıştır. Küresel işgücü yaklaşık 2,5 milyar kişidir ve sadece metal işçileri 400 milyon civarındadır. Ve burjuvazi, böyle büyük bir gücün yalnızca baskı ile durdurulamayacağının çok farkında.

Bu yüz milyonlarca kişiyi kızdırabilecek her şey, tarihte daha önce hiç olmadığı gibi bir devrimci ayaklanma dalgasını tetikleyebilir. Marx'ın açıkladığı gibi, kapitalizm kendi mezar kazıcılarını yaratır.

Önceki dönemde, işçi sınıfı ön sırada olmak yerine, arka planda duruyor gibi görünüyordu. Birkaç yıl öncesine kadar, endüstriyel cephede çok az şey oluyor gibiydi. Bu, son zamanlarda, bir ülkenin ardından diğerinde peşpeşe değişti. 

Şimdi bu süreç hızlandı ve çok daha yüksek bir seviyede. İşçi sınıfı, gerçi daima olduğu, ancak çok azının bilincinde olduğu gerçek güç olarak ortaya çıkmaya başlıyor. Bu faktör birçok insanın gözünü açıyor ve halihazırda başlamış olan radikalleşme sürecini hızlandırıyor. Bu, en açık ifadesini, çok düşük grev faaliyeti döneminin yerini geniş bir grev dalgasının aldığı İtalya'da buluyor. 

Mevcut kriz toplumun gerçek sınıf karakterini ortaya koymaktadır. Korona virüsünün patlak vermesinden etkilenen tüm ülkelerde, kapitalistler ve onların politikacıları virüsün ciddiyetini küçümsediler. Trump bunun en iyi örneğidir: erken aşamalarda bunun bir aldatmaca olduğunu söyledi ve şimdi Amerika'nın iki hafta içinde işe geri döneceğini söylüyor. Boris Johnson da benzer şekilde davrandı; Brezilya'daki Bolsonaro da onu takip etti vb.

Kapitalistler, virüsün yayılmasının ekonomi için ne anlama gelebileceğini, kârları için ne anlama geldiğini anladıklarında, gerekli olsun ya da olmasın, tüm sektörlerdeki üretimi, devam etmeye zorladılar.

İşçi sınıfı harekete geçiyor 

Patronların bu davranışı, ilk olarak İtalya'da başlayan bir grev dalgasını tetikledi. Salgın burayı çok etkiledi, ancak olan olaylar diğer ülkelerde ne gibi gelişmeler olabileceğinin habercisi. İtalyan işçileri, hangi sınıfa ait olduklarına bağlı olarak farklı tedbirlerin uygulandığını çok iyi anladı. 

4 Mart'ta okulları ve üniversiteleri kapatmayı ve insanları izole etmek için başka önlemleri içeren bir tecrit kararnamesi çıkarıldı. Herkese mesaj şuydu: evde kalın. Ama büyük bir istisna vardı: işçiler! Bu, milyonlarca insanın toplu taşıma araçlarında ve işyerlerinde, hala birbirlerine çok yakın durduğu ve yakın temasta olduğu anlamına geliyordu. İş arkadaşlarıyla, eldivensiz, maskesiz ve gerekli koruyucu önlemlerin hiçbiri olmadan omuz omuza çalışılmalıydı. 

9 Mart'ta Napoli yakınlarındaki Pomigliano'daki FIAT fabrikası ve 12'de Bologna'daki Bonfiglioli fabrikası gibi fabrikalarda spontane grevler başladı. Bu örnekler ve diğerleri fabrikadan fabrikaya, Veneto bölgesinde, Lombardiya'da, Cenova ve ötesindeki liman işçilerine yayılan bir hareketi tetikledi. İşçiler kendilerinin ve ailelerinin güvenliği için mücadele ediyordu. Bazı yerlerde polis grev hatlarında ortaya çıkarak sendika militanlarının bir kısmını gözaltına aldı. Bu işçileri daha da öfkelendirdi. 

Şunda net olalım: sendika liderleri işçi eylemlerini desteklemedi. Aksine, karşıt bir pozisyon aldılar ve fabrikaları çalıştırmak için hükümet ve patronlarla birlikte çalıştılar.

Bununla birlikte, aşağıdan gelen hareket o kadar büyüktü ki, normal zamanlarda ağırlıklarını işçileri geride tutmak için kullanacak olan sendika liderleri, aniden, en azından sözde, grevleri desteklemeye zorlandı. 12 Mart'ta fabrikaların 22 Mart'a kadar kapatılmasını talep eden bir açıklama yaptılar.

Aşağıdan gelen büyük baskı altında hükümet ve patronlar nasıl ilerleyeceklerini tartışmak için sendikalarla bir araya gelmek zorunda kaldılar. İlk toplantı bir manipülasyon girişimi getirdi: Hükümet, üretimin gerekli koruyucu ekipmanlar devam edeceğini açıkladı. Bırakın endüstri işçilerini, sağlık çalışanları için bile yeterli sayıda maskenin olmadığı bir anda, bu, işçiler tarafından çok kötü bir şaka olarak algılandı ve bunu kabul etmeye hazır değillerdi.

Yakın temas virüsün yayılmasında önemli bir faktör ise tüm çalışanlar için çalışmaya zorlanmanın tehlikeye atılmak olduğu çok açıktı. Biri kayıtlı enfeksiyon vakalarının konsantrasyonu diğeri İtalya'daki fabrikaların konsantrasyonu hakkında olmak üzere, aşağıdaki iki haritaya bakarsanız, ikisi arasında çok açık bir bağlantı olduğunu göreceksiniz. Lombardiya, İtalya'nın en sanayileşmiş bölgesidir ve Bergamo ve Brescia bölgesi fabrikaların en yoğun olduğu bölgelerden biridir. Bunlar, şu anda çok sayıda ölümle gerçek bir kabus senaryosu yaşayan iki il. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar, yerel mezarlıklar artık yeterli olmadığından askeri kamyonların tabutları aldığını gördüler. Bu sahnelerin İtalya'daki milyonlarca insanın psikolojisi üzerinde büyük etkisi oldu.

İtalyan hükümetinin manevraları

Sonuç olarak, aşağıdan gelen baskı artmaya devam etti ve İtalyan başbakanı 21 Mart'ta televizyonda görünmeye ve hayati olmayan üretimin durdurulduğunu duyurmaya zorlandı. Bu tam olarak, ülke genelindeki işçilerin talep ettiği şeydi. Zafer görünüyordu. Ancak hayır, fiili kararname ertesi gün yayınlandığında, sözlü olarak vaat edilenlerden çok uzak olduğu ortaya çıktı.

Patronların hükümet üzerinde büyük baskı kurduğu anlaşıldı. Confindustria (işveren birliği) başkanı, "Üretimi durdurursak milyarlar kaybedeceğiz ve borsa da çökecek" diyerek, işçi sınıfından milyonlarca insana, kârın insanların hayatından daha önemli olduğunu anlatıyordu.

Bununla, çatışma daha yüksek bir düzeye çıkarıldı. Bu hafta daha fazla grev gördük. Ayrıca, Lombardy bölgesinin sanayi sektöründe genel grev çağrısı yapıldı. Bu, tüm sektörlerde tam bir grev anlamında genel bir grev değildi. Makine mühendisliği sektörü ile kimya ve tekstil fabrikaları greve katıldı. Fabrikalardaki raporlara göre, grev %90'lık bir katılım oranı ile büyük bir başarıydı. Bu, fabrikalardaki gerçek ruh halini göstermektedir. 

En büyük sendika konfederasyonu CGIL'nun genel sekreteri Landini, hayati olmayan fabrikalar kapatılmadığı takdirde ülke çapında genel grevle - en azından sözlü olarak - tehdit etti. Hükümetin manevraları ve kapitalistlerin hayati olmayan üretimi devam ettirmeye yönelik açık girişimleri, içinde yaşadığımız sistemin gerçek doğası konusunda milyonlarca insanın gözünü açtı.

Artık kimse, daha önce burjuva, sahte-entelektüel çevrelerde yapıldığı gibi İtalyan işçi sınıfını görmezden gelemez, varlıklarını inkar edemez. Akşamları en önemli haber kanalları "Operai" den söz etmek zorunda: mavi yaka, sanayi işçilerinden. Ve bu işçiler genel nüfusun muazzam sempatisine sahipler. Aynı şey inşaat sektörü için de geçerli.

İşçi sınıfının daha da yüksek bir bedel ödeyen başka bir katmanı daha var: gıda üretimi veya ilaç endüstrisi gibi önemli endüstrilerde çalışanlar. Ve sonra hastanelerde çalışanlar var: doktorlar, hemşireler, hastanelerdeki temizlik işçileri, ambulans personeli vs. en yüksek enfeksiyon altında çalışan işçileri oluşturmakta ve trajik bir şekilde bir çoğu ölüyor. Şimdiye kadar 70'ten fazla (07.04.2020 rakamları) doktor öldü ve yoğun baskıya daha fazla dayanamayan hemşireler arasında intihar vakaları oldu.

İtalyan ulusal sağlık sistemi çalışanları korkunç koşullarda çalışmaya zorlanıyor. Geçmişte sağlık sisteminde yapılmış olan kesintiler için muazzam bir bedel ödüyorlar. Ambulansların bir çağrıya cevap vermesi sekiz saat veya daha fazla sürebiliyor. Bir hasta hastaneye getirildiğinde, yoğun bakım ünitesinin hazır hale gelmesi genellikle uzun zaman alıyor. Birçok hasta kelimenin tam anlamıyla ölmeye bırakılıyor çünkü doktorlar yoğun bakımdan en fazla fayda sağlayacağına inandıkları hastalara öncelik vermek zorundalar. 

Daha fazla yoğun bakım ünitesi ve daha fazla ambulans daha az ölüm anlamına gelirdi. Aynı şekilde, daha sıkı güvenlik önlemleri, daha verimli ve zengin koruyucu ekipman da daha az ölüm anlamına gelirdi. 

Sağlık çalışanları, şu anda onları korumak için kesinlikle yeterli olmayan, tüm gerekli koruyucu ekipmanı talep ediyorlar. Toplumun tamamının nazarında yüksek bir prestije sahip olan bu insan grubunun durumu, tüm işçi sınıfının artan öfkesine katkıda bulunuyor. 

Sağlık sisteminin sistematik olarak yetersiz finanse edildiği ve bunun yüksek ölüm oranını etkileyen kilit bir unsur olduğu çok açık bir şekilde anlaşılmıştır. Mevcut kabus senaryosu, kamusal sağlık hizmetlerini savunma ve geliştirme mücadelesinin gelecekte anahtar bir faktör olacağı anlamına gelmektedir ve sağlık hizmetlerinden kâr elde etmekten başka bir hedefi olmayan kapitalistler için, devlet sağlık hizmetinin daha da özelleştirilmesini savunmak bundan sonra zor olacaktır. 

Uluslararası yankılar

Virüs gittikçe daha fazla ülkeye yayıldığından, başka yerlerdeki işçilerden benzer bir tepki gördük. Bunu ilk olarak İtalya'dan sonra Avrupa'nın en kötü etkilenen ikinci ülkesi olan İspanya'da gördük. 16 Mart'ta Michelin, Mercedes Benz, Iveco, Airbus, Continental lastikleri ve diğer birçok fabrikada grevler oldu. Kanada'da da koronavirüs sorunundan dolayı FIAT-Chrysler'de ortaya çıkan bir grevle benzer gelişmeler gördük ve ayrıca ABD ve Fransa'da da. Bir ülkeden diğerine, birbiri ardına virüsün yayılmasıyla benzer senaryolar ortaya çıkıyor.

Büyük Britanya'da da benzer bir sürecin başlangıcını görüyoruz. Hükümet İtalyan hükümetinin eylemlerini tekrarlıyor ve gerekli önlemleri yine geç alıyor. Mağazaların, restoranların, barların, vb. kapatılması istendi. Ancak hükümet, üretim ve inşaat işlerinin devam etmesi gerektiğini açıkça söyledi. İnşaat şirketi yöneticileri evden göreceli bir güvenlik içinde çalışırken, işçilerinden kar sunaklarında hayatlarını riske atmalarını istiyorlar. İngiltere'de de grevler yaşayacağız.

Eğer işçiler diğer ülkelerin işçilerinin deneyimlerinden öğrenirlerse, bu her ülkede tekrarlanacaktır. Tanık olduğumuz şey, küresel düzeyde bir sınıf mücadelesinin gelişmesidir. Bütün ülkelerde, hangi işin, hangi koşullar altında sürdürüleceği mücadelesi, uluslararası bir sınıf mücadelesidir. Yakın gelecekte, bu mücadele yoğunlaşacak ve yayılacaktır. Bütün ülkelerde patronlar ve hükümetlerin manevralarını ve işçilerin savaşçı tepkisini göreceğiz.

Fabrikaların kapatılması için mücadele

İtalyan işçiler hayati olmayan fabrikaların kapatılmasını istiyorlar. Bu fikir başka ülkelere de yayıldı. Patronlar direnirse, işçilerin öfkesini daha da kışkırtacaklar. Ayrıca, durumda çok önemli yeni bir unsur daha var: işçiler fiilen fabrikaların nasıl ve ne şekilde işletileceğini belirliyorlar. Hiçbir kapitalist bunu tolere etmeye hazır değil.

İşçi sınıfının yaygın bir şekilde radikalleşmesi olasılığı göz önüne alındığında, egemen sınıf duruma göre geri çekilmek ve işçilerin taleplerini en azından kısmen kabul etmek zorunda kalacaktır. İtalya'da, diğerleri devam etmek için her türlü bahaneyi ararken, bazı şirketlerin kapalı kaldığını görüyoruz. 

Sendika liderleri, bir yandan işçi sınıfı içinde artan militanlığı sınırlamaya çalışırken, diğer yandan da işçi taleplerini ifade ediyormuş gibi görünmeye çalışarak riskli bir dengeleme eylemi içine girdiler. 

CGIL lideri Landini, Ekonomi Bakanı ile yaptığı görüşmenin ardından geçici olarak daha militan bir tutum izledikten sonra, şimdi berbat bir anlaşma imzaladı. Conte hükümeti başlangıçta 94 tür işi hayati öneme sahip gördü. Bunlar azaltılmış olmasına rağmen, vazgeçilmez olmayan çok sayıda üretime hala devam edilmekte. Bu durumda 6-7 milyon işçinin, işe gitmeye devam edeceği tahmin edilmekte. Perakende sektöründe, mağazaların pazar günleri kapatılması gibi taleplerle grevler düzenlendi. Ancak artık sendika liderlerinin ülke çapında genel grev çağrısı yapma niyetleri olmadığı açık.

Sendika liderleri bu anlaşmayı imzalayarak işçi sınıfını hareketsizleştirmek istiyorlar. Resmi sendika desteğini garanti etmeyerek, işçileri tehlikeli ve güvenli olmayan bir duruma sokuyorlar. Yani bir kez daha, işçi hareketinin liderlerinin, tam da sınıfın atağa geçtiği bir sırada, durumu yumuşatmak için tüm yetkilerini nasıl kullandıklarını görüyoruz.

Bu, sendika liderlerinin gerçek savaşçı ruhunun eksikliğini ortaya çıkarmaya yardımcı oluyor. Süreç ilerledikçe, üyeler yetersiz liderleri değiştirmeyi denediklerinde, bu sendikalarda çatışmalara yol açacaktır.

Tarihte birçok kez, egemen sınıfın, bu seviyede tehdit edildiğinde, zaman kazanmak için uzlaşmaya hazır olduğunu gördük. Burjuvazi, böyle zamanlarda radikalleşmenin çok ileri gidebileceğini, işçilerin sistemin meşruiyetini sorgulayarak ve toplumu örgütlemek için başka yollar arayabileceğini biliyor. Bunu engellemek için sendika liderlerinin yardımıyla bazı endüstrilerin kapanmasını kabul ettiler. Fakat bu, çalışan insanların başlangıçta istediklerinden çok uzak.

Bu, İtalya'daki mevcut durumu açıklıyor ve yakında başka yerlerde de, hükümet ve patronların manevralarını, bu manevralara katkıda bulunan, bir gün verdikleri sözleri ertesi gün bozan sendika liderlerini göreceğiz.

Bütün bunlarda ateşle oynuyorlar ve geri çekilmeye zorlanabilirler. Bazı kapitalistleri üretimin büyük bölümlerini kapatmaya ikna eden ek bir faktör daha var: talep her yerde çöküyor. Peki neden yine de satamayacağınız mallar üretiyoruz?

Sonra duruma başka bir unsur daha ekleniyor: ortaya çıkan bu işgücü fazlası ile ne yapmalı? Birçok işçi şimdiden işini kaybetti, ama burada da, 1930'larda olduğu gibi, işsizlikte büyük bir artış, işçi sınıfının radikalleşmesinde büyük bir faktör olacaktır ve bu, sistemin onları yarı yolda bıraktığının açık bir göstergesi olacaktır.

Bu, geçici işten çıkarmalar ve sosyal hizmetlerin daha kolay erişilebilir hale getirilmesi gibi, "sosyal tamponlara" neden ihtiyaç duyulduğunu açıklıyor. Egemen sınıf fırtınadan kurtulmak için kendini gerekli araçlarını kuşanıyor. Sorun şu ki, borçlanma zaten astronomik seviyelere ulaştı. Bu nedenle, egemen sınıfın şimdi sağladığı faydalar işçiler tarafından daha sonraki bir tarihte ödenecektir. Bu nedenle, bugün ortaya çıkan sınıf baskısını hafifletmek için alabilecekleri önlemler, ancak koronavirüs krizinin boyutu azaldığında, sınıf mücadelesinin daha da yoğunlaşmasına yol açacaktır. 

İşçi sınıfının acil endişesi, kendileri ve aileleri için en güvenli ortamı yaratmaktır. Patronların hepsi üretimi durdurmaya hazır değil ve ortaya çıkan çatışmalar devam edecektir. Bu nedenle, hayati kabul edilen işlerde güvenlik önlemlerinin nasıl uygulanacağı konusunda anlaşmazlıklar, ve hayati olmadıkları halde çalışmaya devam edenleri kapatma mücadeleleri olacaktır.

Sendika liderleri tarafından imzalanan anlaşma neyin hayati, neyin hayati olmadığı konusunu açık bırakıyor. Fabrika sahiplerinin kullanabileceği boşluklar içeriyor. Örneğin, sadece Bologna'da, kapanıştan muaf tutulmak  için 2.000 şirket başvurdu. Ligurya bölgesindeki La Spezia'da, sendikaların bu fabrikaların kapatılmasını talep etmesine rağmen, iki büyük silah fabrikası, Leonardo ve MBDA, yerel vali tarafından kapanmaktan muaf tutuldu.

Vali, kesinlikle gerekli olmayan tüm işçilerin evden çalışmak üzere eve gönderildiğini ve geri kalan işgücü için uygun tedbirlerin alındığını söyleyerek durumu savunuyor. Ancak iki fabrika, kendilerine parça tedarik eden bir dizi fabrika da içeriyor ve bu fabrikalarda korkunç koşullar hüküm sürüyor. Bu, sendikaların desteğiyle sekiz saatlik bir grev hazırlayan işçilerin öfkesini kışkırttı.

Fabrika sahiplerinin, bir üretimin “kesinlikle hayati” olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği seçimini, işçi güvenliği açısından değil, kâr açısından bakarak yaptıkları çok açık. Örneğin, havacılık, savunma, otelcilik vb. "hayati" sektörler listesine dahil edildi. 

Bu kriterleri uygulamaya devam edilirse, Bergamo'nun deneyiminin tamamen göz ardı edileceği açık. Bu il, tam olarak oradaki fabrika yoğunluğu nedeniyle virüs salgınının erken aşamalarında kırmızı bir bölge olarak ilan edilmedi.

Böylece, işçiler ve patronlar arasında, neyin “hayati” olduğu, hangi işyerlerinin çalışmaya devam edeceği ve hangilerinin etmeyeceği hakkında farklı seviyelerde devam eden bir anlaşmazlık için ön koşullar oluşuyor. Sendika liderleri açıkça işçi cephesini kırmak ve hareketsizleştirmek için çalışıyorlar.

Bu aynı zamanda diğer ülkelerdeki işçiler için de bir uyarıdır: sadece patronların değil, aynı zamanda hükümet ve özellikle kendi sendika liderlerinizin her türlü manevrasına karşı hazırlıklı olun. Bu, tabandan müzakere sürecine katılabilecek, onay ve varılan anlaşmalar hakkında son söz sahibi olan işçilere rapor verebilecek delegelerin seçilmesine izin veren yapıların inşa edilmesi sorununu gündeme getiriyor. 

En büyük sorun liderlik. Militan sendika liderleri ve işçi sınıfının kendisini  ifade edebileceği kanallar olmadan, mevcut militanlık ruh hali zayıflatılabilir ve parçalanabilir ve bazı işçiler eve gönderilirken diğerleri çalışmak zorunda kalır. 

Bu aşama tamamlandığında, bir sonraki dönem, işçilerin evlerinde güvenle oturup salgının sona ermesini bekleyeceği bir dönem olacak, fakat bu sadece, bunu yapma hakkı tanınan işçiler için geçerli. 

Bilinç ileriye doğru sıçrıyor

Ancak bu, sürecin sonu değil, sadece uyarılmış bilinç ve radikalleşme sürecinin derin ve devam eden bir aşaması. İnsanlar çok çabuk öğreniyorlar. Sistemin doğası ne olursa olsun, milyonlarca çalışan kendi güçlerinin farkına varıyor. 

Kapitalist toplumu bir arada tutmanın en önemli faktörlerinden biri, işçi sınıfının kendi gücünün farkında olmamasıdır. İşçileri bir sınıf olarak bir araya gelmeye ve sahip oldukları potansiyel gücü kullanmaya ve bundan sonuç almaya zorlayan bir durum, sıradan işçilerin düşünmesi üzerinde olağanüstü bir etkiye sahiptir. İşçiler birleşik ve eşgüdümlü eylemin nasıl sonuç verebileceğini fark ettiğinde, çok daha fazlasını başarabileceklerini fark ederler. Bu, işçilerin böyle bir sınıf mücadelesi deneyimine sahip olmasını engellemek için ellerinden gelen herşeyi yapan sendika liderlerinin hain rolünün de altını çiziyor.

Ancak mevcut kriz insanları kendi dört duvarı içinde kalmaya zorlasa da, geniş kapsamlı bir radikalleşme süreci var. Pandemi bittiğinde, dünya birkaç hafta öncesinden çok daha farklı bir yer olacak. İşçi sınıfı yeni çağa tamamen farklı bir ruh halinde girecek ve sistemin gerçek doğasının yanı sıra kendi gücünün çok daha farkında olacak.

Bunlar kapitalist sınıf için çok endişe verici gelişmeler. Kapitalistler, pandemiden sonra durumun nasıl olacağını biliyorlar. Birçok şirket krizi atlatamayacak ve çok sayıda işsiz, durumu düzeltmek için adım atan bir devlete alışıyor. Kamu borcu benzeri görülmemiş bir seviyeye yükseliyor ve bu hemen üstesinden gelmeleri gereken bir durum. Bütün bunlara karşı egemen sınıfın sahip olacağı tek cevap, 2008 mali krizinden sonra gördüğümüzden çok daha acımasız kemer sıkma önlemleri almak olacak. 

İktidar sahipleri bu sürecin farkındalar. Ortaya çıkan sınıf mücadelesi ve buna bağlı olarak gelişen farkındalık onları çok endişelendiriyor. Bu aynı zamanda, karşıt sınıfların baskısı altına girdikçe, bir günden diğerine pozisyon değiştiren tüm hükümetlerin düzensiz davranışlarını açıklıyor Bu şekilde kitlelerin gözünde komik duruma düşüyorlar. Ve bu, kapitalist sınıf ve burjuva devlet kurumları açısından çok tehlikeli bir gelişme.

Bu anlamda, mevcut durum bir savaş durumuna benzetilebilir. Savaş zamanlarında bilinç, topluma yukarıdan bir ulusal birlik ruhu dayatılan erken aşamalardan, hızla açık devrim ruhuna verilebilir. Bununla birlikte, mevcut durumla ilgili dikkat çekici olan, sınıf farklılaşmasının ne kadar hızlı ortaya çıktığıdır.

Her yerde ulusal birlik ruhunu geliştirmeye çalışıyorlar. İtalya'da İtalyan bayrağı ve milli marş bu havayı canlandırmak için kullanılıyor. Bu, sınıf karşıtlıklarını, özellikle de en keskin biçimlerindeyken küçümseme girişimidir.

Böyle bir durumda, emek hareketi içindeki reformistler sınıflar arasındaki arabulucular olarak klasik rollerini üstlenirler. Birleşik Krallık'ta, İşçi Partisi'nin ve sendikaların liderleri, "hepimiz bunun içindeyiz" gibi sözler sarf ediyorlar. Örneğin, 80 sandalyelik çoğunluğuna rağmen Boris Johnson'un durumu atlatmak için İşçi Partisi'ne başvurması gerekebileceğine dair spekülasyonlar var. 

Her yerde bir "ulusal hükümetler" havası var. İtalya'da hükümet, muhalefet liderleriyle bir araya geldi ve muhalefetle koordine çalışacak bir "teknik komite" den bahsedildi.

Patronlar geleceğe hazırlanıyor

Yeni durumun bir diğer özelliği de, polis ve ordunun sokaklardaki varlığının giderek artıyor olması. Şimdilik insanlar varlıklarını destekliyor ve bu kritik durumun aşılmasına yardımcı olduklarını hissediyorlar. Tıbbi askeri personel ve savaş durumlarında saha hastaneleri kurma deneyimleri kullanılırken, askeri nakliye araçları da yardım malzemelerini ve trajik bir şekilde tabutları taşımak için kullanıyor. Bütün bunlar halkın yanında bir ordu imajı veriyor. Askeri liderler, sanki koronavirüsle mücadelede önemli bir rol oynuyormuş gibi televizyonda takdim ediliyorlar. 

Aynı zamanda, insanların hareketlerinin mobil ağlar üzerinden izlenmesini giderek daha fazla kullanıyoruz. Hatta hareketleri izlemek için insansız hava araçları kullanma gerekçemiz bile var. Acil durum göz önüne alındığında, birçok insan bunu da haklı görüyor. 

Bununla birlikte, bunun aynı zamanda insanları sokaklarda silahlı askerleri ve askeri araçları görmeye ve onları kapsamlı gözetim fikrine alıştırma politikasının bir parçası olduğunu anlamalıyız.

Egemen sınıf durumun devrimci potansiyelinin tamamen farkında ve çok sayıda insan sokaklara döndüğünde kitle hareketlerinin hazırlanacağını biliyor. Bu nedenle, yeni durumla başa çıkmak için ellerindeki tüm araçları kullanmak zorundalar. Gelecekte, en mücadeleci işçileri ve gençleri, işyerlerinde ve üniversitelerde görünecek olan doğal liderleri kontrol altında tutmak isteyecekler. 

Yaygın radikalleşme, "pazar" ın bu koşullar altında çalışmadığının gittikçe daha açık hale gelmesinden kaynaklanıyor. Gerici burjuva yorumcuları tarafından bile yazılan, hükümetin ekonomiye doğrudan müdahalesinin gerekliliğinin kabulü anlamına gelen “şu anda hepimiz sosyalistiz” tarzında birçok makale var. Tüm ülkelerde, sosyal bir tepki oluşması korkusu nedeniyle, devlet bu krizde sadece insanlara yardım etmek için büyük miktarlarda parayla değil, aynı zamanda şirketlerin yok olmaktan kurtulmaları için de çok parayla müdahale ediyor. Pazar aslında bu şekilde çalışmamalıydı.

İnsanlar tüm bunları hatırlayacak ve kriz bittiğinde neden bu önlemlere devam edemediğimizi soracaklar. Yeni bir sınıf mücadelesi dalgası böyle ortaya çıkacak.

Devrim arayışı

Bu gibi süreçlerde, hem gençlerin hem de işçilerin en gelişmiş ve bilinçli katmanlarında devrimci bir bilinç ortaya çıkar. Bu, nüfusun çok daha geniş bir bölümünün devrimci fikirlere açık olduğu ve tek gerçek tutarlı devrimci fikirlerin Marksizm'de bulunabileceği anlamına gelir. İnsanlar tüm bunların neden olduğunu ve bu konuda neler yapılabileceğini anlamak istiyor. Bu koşullar altında, devrimci fikirler çok daha geniş katmanlara ulaşabilir.

Günlük çalışmalarımızda, küçük yoldaş grupları tarafından başlatılan girişimlerin aniden alıştığımızdan çok daha geniş bir kitleye ulaştığını görüyoruz. Bu böyle olmaya ve büyümeye devam edecek. Gerçek Marksizm'in küçük güçleri zaten büyüyor ve hep daha geniş katmanlara ulaşıyor. Bu, tüm ülkelerdeki işçi hareketleri içinde ve gençler arasında Marksist Eğilim'in oluşum sürecini hızlandırabileceğimiz anlamına geliyor. 

Bir önceki dönemde sadece çok küçük bir katmana ulaşabilen ve “aşırı” kabul edilen fikirlerin, artık daha geniş çevrelere ulaşabileceğinin farkında olmalıyız, çünkü “aşırı” koşullar onları daha belirleyici hale getiriyor. Gerçekleşen bilinç sıçraması yepyeni bir durum açıyor. Marksistler, işçi sınıfı içinde ve gençler arasında toplumu içinde bulunduğu tarihsel krizden çıkarabilecek bir güç oluşturma çabalarını çoğaltmalılar.