COVID-19 pandemisi: yaklaşan felaket tehdidi ve bununla mücadele yolları

Uluslararası Marxist Eğilim'in aşağıdaki demeci, kapitalizmin coronavirüs kriziyle nasıl başa çıkamadığını ve milyonlarca insanın hayatını nasıl riske attığını açıklıyor. Böyle bir durumda, yarım yamalak önlemler ve sistemi yamamaya çalışmak boşuna olur. Yaklaşan felaketi önlemenin tek yolu kararlı önlemler almaktır.

Dünya felakete gidiyor. Yüz binlerce, belki milyonlarca insanın hayatı tehlikede. Modern bir sağlık sisteminin bulunduğu daha zengin ülkelerde bile mutlak yük sınırına ulaşıldı. Ancak fakir ülkeler, düşünülemez boyutlarda bir kabusla karşı karşıya.

Nijerya veya Hindistan'daki insanlar - savaşın paramparça ettiği Suriye, Yemen veya Somali gibi ülkelerden bahsetmiyorum bile - temiz suya, tıbbi bakıma erişimi olmayan aşırı kalabalık gecekondularda yaşıyorlar. Burada “sosyal uzaklaşma” veya “kendini izole etmek” gibi tedbirlerden bahsetmek insana kötü bir şaka gibi geliyor.

Gerçek şu ki, kapitalist sistem insanlığı bütünüyle felakete terk ediyor. Kapitalizm bu krizde gerçek yüzünü tamamen çürümüş bir sistem olarak gösteriyor. Çalışan insanların kaderlerini kendi ellerine alma zamanı geldi.

COVID-19 pandemisi, bir süredir çeşitli etkenlerin biraraya gelerek demlediği krizi odak noktası haline getirdi. Şimdi bu süreç hızlanarak ölçüsüz bir tempoya erişti. Borsalar her yerde çöktü.

Şirketler iflas ediyor ve milyonlarca işçi şimdiden işini kaybediyor. Tahminlere göre, işsizlik sadece Amerika Birleşik Devletlerinde %20'ye kadar çıkabilir. Burada döngüsel bir ekonomik krizle değil, 1930'lardaki krizle karşılaştırılabilir derin bir depresyonla karşı karşıyayız.

Unutmayalım ki, 1930'lardaki depresyon, devrim, karşı-devrim ve savaş üretti. Bugün askeri anlamda savaşmıyoruz, ancak tüm siyasi liderler bunu savaşa benzer bir durumla karşılaştırıyor. Ve eğer bu savaş gibi bir durumsa, işçi sınıfı buna göre tepki vermelidir.

İlk olarak, hükümetler salgını önemsiz göstermeye çalıştılar. Egemen sınıfın temel kaygısı nüfusun sağlığını korumak değil, her ne pahasına olursa olsun üretimi devam ettirmekti. Amaçları hayat kurtarmak değil, bankaların ve büyük tekellerin kârlarını garantilemekti.

Bu, ve sadece bu, ihmal suçlarını ve başarısızlıklarını, insan hayatını korumak için gerekli önlemleri hemen almamalarını açıklıyor. Bu, fakir ve zengin, sömüren ve sömürülen arasındaki uçurumu acımasızca ortaya çıkardı. Şimdi zaman kaybını telafi etmek için geniş kapsamlı önlemler alıyorlar. Fakat bu çok az ve çok geç bir durum. Virüs orman yangını gibi yayıldı ve insanların yaşamları ve küresel ekonomi üzerinde yıkıcı etkileri var.

İşçiler bu krizi, bir yandan fiziksel, diğer yandan ekonomik olarak nasıl atlatabileceklerine dair korkunç bir ikilemle karşı karşıya. Şu anda yüz binlerce kişi işini kaybediyor. Yakında milyonlarca işsiz hakkında konuşacağız. Geçim kaynakları gasp edilen işçiler, sağlıkları için endişelenirken, hala ailelerini beslemek ve giydirmek, kira veya ipotek ödemek zorunda kalacaklar.

Tüm ülkelerde, normalde siyasete ilgi göstermeyen milyonlarca insan endişeyle haberleri takip ediyor, hükümetlerinin önerdiği her önlemi, patronlarının ne yaptığını ve soldan sağa doğru tüm farklı partilerin ne için çabaladığını dikkatle inceliyor . Ve çok hızlı bir şekilde, kimsenin aslında gerçekten gerekli olanı yapmadığı göze çarpıyor. Bu koşullarda bilinç yıldırım hızıyla değişebilir.

Ülkeler birbiri ardına bu ya da şu ölçüde sokağa çıkış kısıtlamaları getiriyor ve önemli sosyal kurumları kapatıyor. İnsanların sadece temel ihtiyaçlarını gidermek için evden ayrılmaları, kalabalık alanlardan kaçınmaları ve risk grubunda iseler kendilerini izole etmeleri isteniyor. Ancak aynı zamanda milyonlarca işçiye işe gitmeleri gerektiği ve omuz omuza çalışmak için kalabalık toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda oldukları söyleniyor ve bu da enfeksiyon riskini artırıyor. Bu, işçilerin hayatlarını riske atıyor, ancak aynı zamanda virüsü eve götürme ve ailelerine bulaşma riski de var. Hepsi kapitalist kâr uğruna.

Bu halk kitlesinin bilincinde radikal bir değişikliğe yol açıyor. İşçiler cevap istiyorlar ve şimdi istiyorlar. Soru tüm çıplaklığı ile duruyor: ne yapmalı?

Kapitalizm sağlığınızı ciddi şekilde tehlikeye atabilir

Kriz, kapitalist sistemin milyarlarca insanın sağlığıyla uyumsuzluğunu ortaya çıkarmıştır. Onlarca yıllık tasarruf yöntemi sağlık sistemini her yerde zayıflattı. Kamu tarafından finanse edilen, ulusal bir sağlık sistemi bulunan ülkelerde, bu durum her geçen yıl azalmaktadır. Pek çok hizmet özelleştirilirken, halk sağlığı fonlardan yoksun kaldı.

Bununla, kapitalistlerin "gereksiz" harcama gördükleri her yerde kesintiye gidildi, hastanelerdeki yatak sayısı azaltıldı. Aynı şekilde, yoğun bakım ünitelerindeki yer sayısı da. Sağlık sisteminde çok az personel var ve çok fazla çalışıyorlar. İnsanlar, özel sağlık şirketlerine yatırım yapmak için çok kazançlı bir alan açan, özel alternatifler aramaya itiliyor.

Aynı zamanda, büyük özel ilaç tekellerinin sağlık sisteminin kanını emmesine ve hasta, yaşlı ve zayıfların sefaletinden büyük kârlar elde etmelerine izin verildi. Bütün bunlar şimdi sona ermeli! İnsanların sağlığı özel şirketlerin çıkarlarına göre belirlenemez! Kâr mantığı sağlık sisteminden tamamen kaldırılmalıdır. Özel tıbbın sona ermesini ve tamamen kamuya ait bir sağlık sistemi talep ediyoruz!

Tüm özel sağlık tesisleri tazminat ödemeden kamulaştırılmalı ve bu tesisler halk sağlığı sistemlerine entegre edilmelidir. Bu krizin acil ihtiyaçlarına göre hareket edebilmek ve ihtiyacı olan herkesin en iyi tedavilere ve ilaçlara bedava ulaşabildiği, verimli ve modern bir halk sağlığı sistemi oluşturmak için sağlık sistemine yapılan harcamalardaki büyük bir artış için ön koşuldur.

Aktüel hastane yatağı eksikliğini gidermek için, oteller ve zenginlerin boş duran lüks daireleri ve villalarına el konulmalı ve geçici olarak sanatoryuma dönüştürülmelidir (İngiltere'de II. Dünya Savaşı sırasında uygulanan bir yöntem). Aynı zamanda, yeni hastanelerin kurulması ve önemli bir kapasite artışı için uzun vadeli bir plan başlatılmalıdır. Bu, şişirilmiş askeri harcama bütçesi azaltılarak finanse edilebilir.

Hemşirelerin, doktorların, ambulans sürücülerinin, sağlık görevlilerinin ve ameliyat, klinik ve hastane işletmek için gerekli tüm personelin işe alımı ve eğitimi için acil bir plan başlatılmalıdır. Tasarruf rejimi altında yıllarca süren ihmal suçunun yol açtığı sıkıntıları telafi etmek için sağlık personelinin kelimenin tam anlamıyla ölümüne çalıştığı mevcut skandal durum yerine, onlara uygun bir ücret ve adil çalışma saatleri sağlanmalıdır.

Bize böyle önlemler için para olmadığını söyleyecekler. Ama tarih bize mesele zenginlerin ceplerini doldurmak ise, HER ZAMAN yeterli para olduğunu söyler. Dolayısıyla, son on yılda işçiler için tasarruf önlemleri vardı, fakat özel bankacılar için -2008'de küresel ekonomiyi mahveden aynı bankacılar- kamu parasından bol miktarda ödeme vardı. Şimdi tarih tekerrür ediyor. Milyonlarca işçi korku ve yoksulluk içinde yaşarken, çok miktarda kamu parası büyük özel şirketlerin kasalarına aktarılıyor.

Müstehcen kârlar elde eden ilaç endüstrisi kamulaştırılmalı ve halk sağlığı sisteminin yapılarına entegre edilmelidir. Farmasötik araştırmaların öncelikleri, nasıl mümkün olduğunca çok para kazanılabileceği, ve bir avuç süper zengin parazitin nasıl daha fazla kâr edebileceği düşüncesi tarafından değil, toplumun ihtiyaçları tarafından dikte edilmelidirler.

Tüm patentler ve araştırmalar kamuya açık hale getirilmeli ve uluslararası olarak paylaşılmalıdır. Bu, yeni ilaçların geliştirilmesini büyük ölçüde hızlandıracaktır ve kullanılabilir hale gelir gelmez, tüm ulusal sağlık sistemlerine, şu anda hayat kurtaran önemli ilaçlar için talep edilen fahiş fiyatlar yerine maliyet fiyatına sunulmalıdır.

Tüm bu önlemleri şimdi alırsak, mevcut krizin en kötü etkileri önlenebilir ve gelecekte bu tür krizlerden kaçınılabilir.

İşçi kontrolü için!

Sosyal uzaklaşma önlemleri bu virüsün yayılması ile mücadele etmenin araçlarından biri ise, bu kesinlikle TÜM yaşam alanları ve özellikle işyerleri için uygulanmalıdır. Gerçekten bu tür bir acil durum senaryosuyla uğraşıyorsak ve hükümetler tarafından söylendiği gibi savaş zamanı karşılaştırmaları uygunsa, duruma uygun acil durum önlemleri de gereklidir.

Patronlar, ilerici bir rol oynama konusunda tamamen aciz olduklarını gösterdiler. Devlet ve burjuva politikacılar desteğiyle, işçileri toplumsal olarak derhal gerekli olmayan endüstrilerde bile hız kesmeden çalışmaya devam etmeye zorluyorlar. Ancak bu, virüsle mücadele için tüm çabaları baltalıyor. Dolayısıyla, dünyanın dört bir yanında, hayatlarını ve sevdiklerini tehdit eden çalışma koşulları karşısında endişe duyan işçilerin grevler başlattığını görüyoruz. Birden fazla ülkede (bkz. İtalya ve İspanya, aynı zamanda Kuzey Amerika) işçiler en azından bazı fabrika ve işyerlerinin geçici olarak kapatılmasını sağladı.

Bu olaylar, işçi sınıfı örgütlü ve kendi gücünün bilincinde olduğu zaman nasıl keskin bir odak haline geldiğini gösteriyor. Patronların sorumsuz davranışları karşısında Marksistler, fabrika ve işyerlerinde işçi kontrolü talep ediyorlar. Tüm grev komiteleri, patronların ve yönetimin eylemlerini kontrol etmek ve gerekirse engellemek için kalıcı fabrika ve işyeri komitelerine dönüştürülmelidir.

Toplumsal olarak kesinlikle gerekli olmayan tüm üretim derhal durdurulmalıdır. İşçiler gerekli olduğu sürece tam ücret ile evlerine gönderilmelidir. Maaşlar patronlar tarafından ödenmeye devam edilmelidir. Patronlar bu tedbiri karşılayamayacaklarını söylerlerse, sendikaların ve işçi temsilcilerinin incelemesi için hesap defterleri açılmalıdır. Gerçekte, büyük işletmeler, şimdi kârları emekleriyle yaratanlara bakmak için kullanılması gereken nakit para dağlarının üzerinde oturuyorlar.

Üretimin toplumsal olarak gerekli olduğu durumlarda, işçiler uygun yüz maskeleri, eldivenler ve koruyucu giysiler gibi gerekli koruyucu ekipmanlarla donatılmalılar ve işyeri, sosyal mesafenin gerekli önlemleri uygulanabilecek şekilde yeniden yapılandırılmalı ve yeniden düzenlenmelidir. Tüm yüzeyler ve çalışma alanları düzenli olarak temizlenmeli ve işçiler tarafından kontrol edilmelidir. Şirkette kesinlikle gerekli olmayan tüm işçilerin evde kalmasına izin verilmelidir.

Komiteler, kriz bahanesi ile hiçbir işçinin işten kovulmamasını da sağlamalıdır. İnsanları işten çıkaran veya bütün bir üretim biriminin kapatılmasıyla tehdit eden tüm işyerlerinin kamulaştırılmasını ve işçilerin kontrolü ve yönetimi altına alınmasını istiyoruz.

Zaten işlerini kaybetmiş veya güvencesiz olarak çalışanlar bu krizden çok etkilenecektir. Devlet tarafından bu işçilere yasal tam ücret ödenmesini istiyoruz. Bununla birlikte, bu önlemlerin, işçi sınıfının geri kalanı tarafından kemer sıkma ve artan vergilendirme şeklinde ödenecek olan daha yüksek kamu açıkları ile finansmanına karşıyız. Bunun yerine parazit bankaların ve spekülatif finans şirketlerinin kamulaştırılmasını istiyoruz.

Aynı zamanda, üretimdeki bu kaçınılmaz yavaşlama sırasında, değişen iş günleri ve daha kısa bir çalışma haftası ile, işçilerin evde daha uzun süre kalmalarını ve ev ile işyeri arasında yolda geçirdikleri süreleri azaltmalarını sağlayan rotasyon anlayışı da uygulanmalıdır. Bu anlayış yavaş yavaş bugün işsiz olanları kapsamalıdır. İşsizliği ortadan kaldırmalıyız ve bunun için çalışma saatlerini en aza indirmeliyiz.

İşten çıkarmalara hayır -- tam ücretle hareketli saat uygulaması için! Hesap defterlerinin açılması için!

İşçiler kontrolü devralmalı

Burada neler olduğu konusunda net olmalıyız. Kapitalist sistem varoluşsal bir krizle karşı karşıyadır. Sistemin, sıradan çalışan insanların güvenliğini garanti etme yeteneği, insanların işlerini ve evlerini garanti etme yeteneği, işçilere ailelerini beslemek için bir ücret verme yeteneği tartışılmaktadır. Bunun devrimci çıkarımları vardır ve egemen sınıf bunun farkındadır.

Patronlar, işçi sınıfının bağımsız bir hareketinden, virüsden daha çok korkuyorlar. İnsanların meseleleri kendi ellerine almaya başlayabileceklerinden korkuyorlar. Virüsün Çin'de ilk kez patladığı Wuhan'da, mahalle ve semtlerde yaşayan insanlar kendiliğinden sokakları kapattılar, kontroller yaptılar ve diğer bağımsız inisiyatifler aldılar. Bu, devleti durumun kontrolünü kaybetme korkusuyla müdahale etmeye zorladı.

İtalya'da işçiler grev eylemleriyle doğrudan üretim sürecine müdahale etmeye başlamışlardı. İngiltere'de, hükümetin kriminal eylemsizliğine yanıt olarak, krizin gıda dağıtımı ve genel güvenlik gibi çeşitli yönlerini ele alan spontane komşuluk girişimleri ortaya çıktı. İran'da, rejimin eylemsizliği nedeniyle halk şehirleri bütünüyle karantinaya almaya başladı.

Yukarıdaki örnekler, kapitalizmin krizinden, işçi iktidarının embriyonik biçimlerinin, nasıl spontane geliştiğini göstermektedir. Egemen sınıfın krizle başa çıkacak durumda olmadığı açıktır. Egemen sınıfın, örneğin, İngiltere, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gibi eylemsizliğini göz önüne alarak, mahallelerde ve işyerlerinde krizin çeşitli yönleriyle ilgilenmek üzere komiteler kurulmasını istiyoruz.

İtalya ve Fransa'da devlet yavaş yavaş önlemlerini sıkılaştırıyor. Halkın büyük çoğunluğu, önce yetkililerin ölümcül ve bulaşıcı yeni bir virüs tehdidiyle mücadele etmek için gerekli olduğunu söyledikleri bu önlemleri kabul ediyor. Bununla birlikte, sıradan işçiler, şimdi daha katı önlemler alanların, pandeminin erken aşamalarında çok zaman kaybedenlerle aynı olduğunun farkındalar. Hükümetin çıkarlarını koruyacağına dair güvenleri çok az veya hiç yok. Ve kesinlikle haklılar.

Toplumun tepesindeki insanlar durumu istikrara kavuşturmak için acil durum önlemleri almak zorunda olduklarının farkındalar, aksi takdirde kitlelerin öfkesinin meyvelerini toplarlar. Ancak bu acil durum önlemleri işçi sınıfını kontrol etmenin bir aracı olarak da kolayca kullanılabilir. Devleti ve baskı güçlerini güçlendirmeyi amaçlayan güçlü bir anti-demokratik unsur içeriyorlar.

İnsanların artık sokaklarda daha fazla güvenlik gücünün varlığını desteklemesini anlıyoruz, ancak burjuva devletin insanları koruduğu yanılsamasını görünür kılmak, güvenlik aygıtının aslında sermayeyi savunduğunu ve durumu istikrara kavuşturmayı denerken, aynı zamanda egemen sınıfın durumun kontrolünü kaybetmemesini de sağlamaya çalıştığını göstermek zorundayız.

İtalya'da, polisin daha fazla güvenlik önlemi için greve giden işçileri gözaltına aldığı ve tutukladığı durumlar oldu. Bu, devlet güvenlik güçlerinin yanılsama yaratma tehlikesini göstermektedir. İşçiler orduya veya burjuva hükümetine değil, yalnızca kendi güçlerine tam olarak güvenebileceklerinin farkında olmalıdırlar. Onlar sürekli olarak, en büyük endişelerinin, mevcut acil durumu daha da kötüleştirme riski altında bile kâr sistemini korumak olduğunu gösterdiler.

Acil durum çabaları, virüsle en hızlı mücadele aracı olarak tamamen etkili bir kilitlenme organize etmek için yerel ve ulusal düzeyde bir ağla birbirine bağlanması gereken mahalle ve işyeri komiteleri tarafından düzenlenmelidir.

İtalya'da birçok insan, suç unsurlarının krizden faydalanabileceğinden korkuyor. Böyle bir durumda, devlet güvenlik güçleri herkesin güvenliğini garanti edemez. Bu nedenle, tüm acil durum yönetimini denetlemek için mahallelerde seçilen yerel komiteler gibi yapıların oluşturulmasını öneriyoruz. Her mahallede halk tarafından seçilen bir komitenin ne yapılacağına karar verme ve herkesin demokratik olarak alınan kararlara uymasını sağlama konusunda çok daha fazla yetkisi olacaktır.

Komiteler, bir kilitlenme sırasında kontrol noktaları oluşturabilir ve sokaklarda devriye gezebilirler. Özellikle yaşlılar ve diğer risk grupları için, gereksiz yolu en aza indirgemek için tüm evlere gıda dağıtımı örgütleyebilir, vicdansız tüccarlar tarafından ilaç ve gıda fiyatlarına yapılabilecek spekülatif artışlarla mücadele etmek için suçluların üzerine gidebilirler.

Sendikaların, hükümet ülke çapında bir karantina ilan etmedikçe, bunu toplum için kesinlikle gerekli olan alanlar hariç, bir "insani grev" şeklinde kendilerinin uygulayacağını açıkladığı Şili örneğini de gördük. Bu haber sermayenin stratejistlerinden kaçmayacak. Mevcut koşullar altında bir toplumsal devrimin potansiyelinin giderek daha fazla farkında olacaklar ve bu süreci durdurmak için her şeyi yapacaklar.

Gıda dağıtımını garanti etmek

Salgının acil bir duruma neden olacağı milyonlarca insana aşikâr olunca, panik içinde istifleme alışverişleri gerçekleşti. Bu davranış neyi yansıtıyor? Bu, insanların krizden dehşete düştüğünü, fakat aynı zamanda ne yetkililere ne de "piyasaya" güvenmediklerini, onların kendilerine yardım edeceğini beklemediklerini gösteriyor.

Ancak bu, marketlerde bir kıtlık olduğu düşüncesine yol açmış ve bu da bazı işletmelerin bu durumdan faydalanmak için temel gıda ve diğer günlük ihtiyaçların fiyatlarını artırdığı durumlara yol açmıştır. Bu tür fiyat artışları belirli gruplar için zaten gergin olan durumu sadece daha da kötüleştirebilir. Demokratik olarak seçilen komşuluk komiteleri de bu nedenle fiyatları kontrol etme ve gerekirse fiyatları belirleme yetkisine sahip olmalıdır. Bu olmazsa, mevcut ürünlerin eksikliğine ek olarak, toplumun daha yoksul kesimlerinin ihtiyaçlarını satın alamadığını da göreceğiz.

Yaşlılar ve yüksek risk grubuna mensup insanlar böyle bir durumla başa çıkmakta zorlanacaklardır. Onlara kendilerini izole etmeleri söyleniyor ama yiyecek dağıtımı yapılmıyor. Bu, alışverişe kendisi gitmek zorunda kalan birçok kişiyi tehlikeye sokacak.

Kimsenin markete kendisinin gitmesine gerek kalmayacak şekilde tüm evlere gıda dağıtımının organize edilmesini talep etmek zorundayız. Yaşlılara ve hastalara yardım etmek için kendiliğinden örgütlenen mahalle grupları, çoğu insanın açgözlü bireyciler olmadığını doğrular. Aksine, sıkıntılı zamanlarda, muhtaçlara yardım etmek için toplu olarak güçlerini birleştirmek için büyük bir isteklilik vardır.

Ancak, bu mahalle gruplarının tam olarak etkili olabilmeleri için desteğe ihtiyaçları vardır. Nakliye araçlarına ve güvenlik ekipmanına ve yüksek risk gruplarına mensup, kendini izole etmek zorunda olan insanlara nasıl davranacakları konusunda eğitime ihtiyaçları vardır.

Özellikle yaşlı ve engelli kişilere, belediyeler tarafından organize edilen mutfaklarda pişirilmiş, hazır yemekler verilmelidir. Restoran ve catering zincirlerinin kapandığı ve insanların toplu olarak işten atıldığı bir zamanda, bu restoranların toplum için yiyecek sağlanabilmesi için kamulaştırılmasını talep ediyoruz. Bu, bu işletmelerin çalışanlarının işlerini güvence altına alırken, aynı zamanda acilen ihtiyaç duyulan kaynakların da toplumun hizmetine sunulmasını sağlayacaktır. Bu ortak mutfaklar mahalle gruplarıyla ağa bağlanmalıdır.

Entegre bir toplu taşıma sistemi için!

Kalabalık otobüsler, trenler ve metrolar bulaşma riskinin en yüksek olduğu yerler arasında. Pandeminin ilk aşamalarında, milyonlarca işçi hala, yolcuların birbirine çok yakın olduğu bu ulaşım tarzını kullandı. Böylelikle virüs hızla yayılabildi.

Böyle koşulların tehlikeli olduğu anlaşıldıktan sonra, birçok insan gereksiz yere hareket etmeyi ve toplu taşıma araçlarını kullanmayı bıraktı. Evden çalışabilenler bunu yapmaya başladı. Bu, kalabalıkları azalttı, ancak ortadan kaldırmadı.

Buna yanıt olarak, taşıma şirketleri hizmetlerinin sıklığını azaltmış veya belirli yolları tamamen kapatmıştır. Fiilen tam da şimdi, ulaşım araçlarında güvenlik mesafelerine ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda hizmetler kısıtlanmıştır. Bu önlemlerin sonucu, daha az, ancak daha kalabalık ulaşım araçlarıdır.

Bir kez daha, belirleyici kriter kârlılıktır. Bu kabul edilemez. Tüm ulaşım şirketleri, devlet tarafından tazminat ödenmeden devralınmalı ve ulusal bir ulaşım sistemine entegre edilmelidir. Bu şirketlerin çoğu eskiden devlete ya da belediyelere aitti. Hepsi, kâr temelinde değil, sosyal ihtiyaçlar temelinde geri getirilmeli ve kullanılmalıdır. Enfeksiyon riskini azaltmak için yolcuların mevcut koşullar altında daha fazla alana ihtiyaçları vardır.

Personelin de korunması gerekir ve kalabalık koşullarda çalışmak zorunda kalmamak, onları bulaşıcı hastalıktan korumaya yönelik bir önlemdir. Buna ek olarak, ulaşım şirketlerinin çalışanları gerekli kişisel koruyucu ekipmanlarla, yani maskeler, koruyucu gözlükler, eldivenler, vb. ile donatılmalıdırlar ve temizlik hizmeti de virüsün yayılmasını önlemek için gereken düzenli derin temizliği sağlayabilmek adına, büyük ölçüde genişletilmelidir. Bu temizlik hizmetleri şirketlere dışarıdan tedarik edilmemeli, şirket içinde organize edilmelidir. Ayrıca temizlik çalışanlarına adil bir ücret ve tüm sendikal hakları verilmelidir.

Konut sıkıntısı

Şu anda işten çıkarılan işçilerin birçoğu, özellikle daha genç işçiler, büyük kredileri geri ödemek zorundadır. Hiçbir şey değişmezse, bu işçiler tahliye ve haciz tehdidi ile karşı karşıyadır. Bazı ülkelerde hükümetler bankalara "ipotek tatilleri" yapmalarını, yani ödemeleri birkaç ay erteleme talimatı vermiştir. Ne yazık ki, sadece nadir durumlarda kiralar benzer bir uygulamaya tabi tutulur. Kriz süresince kiralar da dondurulmalıdır.

Bu noktada, bahsettiğimiz “ipotek tatilinin” sadece bankaları korumak için getirildiğini eklemeliyiz. Eğer ipotek ödemeleri bir süre başarısız olursa, bu bankalar için kayda değer kayıplar anlamına gelir ve temerrüde düşebilirler. Her zaman olduğu gibi, ilk bakışta emekçi kitlelerin çıkarlarını göz önünde bulundurduğu düşünülen tedbirler kapitalizmde tamamen farklı bir hedef izleyebilir.

Yine de, ipotek ödemelerinin askıya alınması bir nefes almaktır ancak sorun, ödemelerin er ya da geç yapılması gerekmesidir. Gerçekten, krizden sonra iş bulan işçiler daha büyük ödemeler yapmak zorunda kalacaklar. Genel anlamda, krizin uzun vadeli ekonomik etkileri olacaktır. Tasarruf önlemleri, düşük yaşam standartları, kitlesel işsizlik ve yoksulluk, kapitalist sistemin krizden sonra bile bize sunacaklarıdır.

İşçi ailelerinin kitlesel olarak evlerini kaybetmelerini önlemek için bankalardan ipotek borçlarının bir kısmını iptal etmelerini talep ediyoruz. Bu sorunu çözmenin tek yolu budur. Bankalar on yıl önce kamu fonlarıyla kurtarıldı ve o zamandan beri muazzam kârlar elde ettiler. Yani hepimizin aynı teknede olduğumuz gerçekten doğruysa, bankalar şimdi üzerlerine düşeni yapmalı.

İşçi sınıfının büyük bir kısmı da kiralık dairelerde yaşıyor ve kiralarını ödeyemezlerse tahliye riski var. Bazı ülkelerde zorunlu tahliyeler geçici olarak askıya alınmıştır. Bu önlemi memnuniyetle karşılıyoruz, ancak aynı zamanda bu adımın neredeyse hiçbir yere gitmediğini belirtmeliyiz. Ev sahipleri hala keskin kira artışları ile kiracı üzerinde baskı yapma fırsatına sahiptir. Bu nedenle kiralar derhal dondurulmalı ve kira ödemeleri kriz sonuna kadar ertelenmelidir. Mahalle komiteleri de burada bir rol oynamalı ve konut piyasasındaki durumu izlemeli ve eğer kira artışı veya tahliyeler meydana gelirse, gerekirse müdahale etmelidir.

Ancak bu durumda başka bir uzun vadeli sorun daha var. Özel ev sahiplerinin bu şekilde davranabilmelerinin nedeni, sosyal konutların kronik eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Geçmişte, kamuya ait belediye konutlarının oranı, özel konutlardan çok daha fazlaydı. İşçi aileleri nispeten ucuz apartman dairelerinde yaşayabilirlerdi. Fakat on yıllardır, çoğu ülkede siyaset, insanları ev sahibi olmaya teşvik etmek amacıyla kamu konut stokunu özelleştirmek olmuştur.

Şimdi ihtiyaç duyulan şey, talebi karşılamak ve uygun fiyatlı kiralar sağlamak için acil bir sosyal konut inşaatı programıdır. Aynı zamanda, spekülatif amaçlar için boş olan birçok ev ve daire var. Bu gibi durumlarda, bu mülkler derhal kamulaştırılmalı ve sosyal konut stokuna eklenmelidir. Böyle bir program, kronik konut sıkıntısını ve aşırı derecede yüksek kiraların mevcut durumunu önemli ölçüde hafifletecektir.

Demokratik haklar

Her yerde hükümetler krizle başa çıkmak için önlemler almak için acil durum mevzuatını kullanıyor. Elbette, özel servetlere el konulması, özel hastanelerin kamulaştırması, kişisel koruma ekipmanı üreten fabrikaların devralınması gibi acil durum önlemlerinden yanayız.

Sorun şu ki, kapitalist hükümetler, örneğin grevleri yasaklayarak veya ifade özgürlüğü gibi politik özgürlükleri kısıtlayarak ve orduyu “iç güvenliği” korumak için kullanarak demokratik hakları kısıtlamak için sağlık krizinden faydalanıyorlar.

Bu önlemler pandemi ile başa çıkmada hiçbir rol oynamaz ve buna karşı çıkmak gerekir. İşçiler olarak, kendimizi, hayatımızı ve güvenliğimizi riske atan patronlardan korumak için grev hakkına ihtiyacımız var. Kapitalist hükümetlerin insan yaşamına karşı takındıkları duygusuz saygısızlığı açıkça eleştirebilmek için ifade özgürlüğüne ihtiyacımız var.

Bu nedenle, virüsün yayılmasıyla mücadele etmek için en etkili önlemlerin alındığından emin olmak için her türlü çabayı göstermekle birlikte, kapitalist sınıfın, işçilerin nesiller boyu savaşarak kazandığı demokratik hakları kısıtlamak için mevcut acil durumdan yararlanmasına izin vermemeliyiz.

Kamulaştırmalar

“Özelleştirme” burjuvazinin yıllardır moda kelimesidir. Devlet tarafından kurulan büyük şirketler bölündü ve ucuza zenginlere satıldı. Kamulaştırma kavramı uzak bir geçmişe ait olduğu söylendiği için alay konusu olmuştu. Fakat şimdi, halkların tavrı aniden değişti.

Bazı hükümetler kapitalizmin mevcut krizle baş edemeyeceğini açıkça kabul ediyorlar ve özel hastanelerin virüsün yayılmasıyla mücadele etmek için acil durum yönetimine dahil edilerek devlet tarafından kullanılmasını talep ediyorlar. Bu arada, birkaç hükümet yakın gelecekte iflas edebilecek büyük şirketleri kamulaştırmaya hazır olabileceklerini belirtti.

Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire şöyle diyordu:

"Büyük Fransız şirketlerini korumak için mevcut olan tüm araçları kullanmakta tereddüt etmeyeceğim. Bu, yeniden sermayelendirme yoluyla yapılabilir, katılımla ya da gerekirse kamulaştırma terimini bile kullanabilirim".

Yakın zamana kadar kamulaştırmayı protesto eden sağcı reformistler tutumlarını bir şekilde değiştirmek zorunda kaldılar.

Ancak şunu belirtmeliyiz: kamulaştırma dedikleri aslında bir kurtarma operasyonudur. Kapitalist sahiplerine tazminat ödenerek yapılır ve bu nedenle hükümet fonlarını özel ceplere kanalize etmenin sadece bir başka yoludur. Ve bu şirketler kamu fonlarıyla yeniden inşa edildiğinde, kapitalistlere sudan ucuza geri satılırlar. Bu yöntem, patronların krizini işçi sınıfına ödetmek için başka bir taktikten başka bir şey değildir.

İşçiler bu tür bir millileştirmeyi kabul edemezler. Kapitalistlerin kendilerini içine soktukları bu krizin faturasını ödeyen işçi sınıfı olmamalıdır. Gerekli olan, tazminatsız kamulaştırmadır. Aynı zamanda, bu şirketlerin parazitik üst yönetiminin ortadan kaldırılmasını ve işçilerin demokratik olarak seçilmiş kontrol ve idari organları ile yer değiştirmelerini talep ediyoruz!

İşçi hareketinin rolü

İşçi hareketinin liderleri bu krize ciddi çözümler getirebilecek durumda olmadığını kanıtlıyor. Örneğin İtalya'da sendika liderleri, üretimin durdurulmaması konusunda ısrar ederek işveren örgütleri ve hükümet ile yakın işbirliği içinde çalıştılar. Ana kriterleri işçilerin sağlığı değil, ekonomik çöküş korkusuyla üretimin sürdürülmesiydi.

Ancak İtalyan işçilerin başka fikirleri vardı. Onlar için öncelik hayat kurtarmak. Fabrika patronlarını, işleri daha güvenli hale getirecek şekilde yeniden organize etmek için fabrikaları kapatmaya ikna edemeyince grev yapmaya başladılar. Sendika liderleri ancak işçiler böyle kararlı bir eyleme başladığında pozisyonlarını değiştirdiler. Lider olmak ve inisiyatif almak yerine, gerçek ihtiyaçların çok gerisinden geliyorlardı.

Birleşik Krallık'ta, İşçi Partisi, pandemi sırasında çalışmalarına devam etmek teknolojik olarak mümkün olduğu halde, tüm siyasi faaliyetlerini durdurdu. İşçi hareketinin önderliği her yerde egemen sınıfın hatalı planlarına, sessizce ya da aktif olarak boyun eğdi. Halbuki onların görevi işçi sınıfı perspektifinden bir eylem planı hazırlamaktır. Mahallelerdeki ve fabrikalardaki tüm işçileri harekete geçirerek, olayların gidişatını çok hızlı bir şekilde değiştirebilirlerdi. Bunu yapmayı reddetmeleri, tam da şimdi, en derin kriziyle karşı karşıya kaldıklarında, egemen sınıfa tabi olmalarının bir işaretidir.

Bu, işçi hareketinin mevcut örgütlerinde radikal bir dönüşümü kaçınılmaz kılmaktadır. Yani, sendikalarda tekrar üyelerin sözünün geçmesi gerekiyor. Sendika yetkilileri ortalama vasıflı işçi ücretlerinden daha fazla kazanmamalıdırlar. Ayrıca, üyeleri tarafından demokratik olarak alınan kararlara uymazlarsa, her an görevden azledilebilinmelidirler.

Bu, uzun zaman önce işçi sınıfının sözcüsü olarak kurulan partiler için de geçerlidir. Bunlar dönüştürülmeli. Bu dönüşüm, liderlik seçiminde tam demokratikleşme ile başlar. ABD gibi işçi partisinin olmadığı ülkelerde, onları inşa etmek örgütlü işçi hareketinin görevidir.

Tüm bunları nasıl ödeyebiliriz?

Birçok kişi yukarıdaki taleplerin makul olduğunu kabul edecektir. Ama aynı zamanda kimin hepsini ödemesi gerektiğini sorarlar. Bize tüm bu tedbirler için yeterli para olmadığı söyleniyor. Ama bu doğru değil.

İlk olarak, hem FED (ABD Merkez Bankaları Sistemi) hem de Avrupa Merkez Bankası ekonomiye milyarlarca dolar ve euro aktaracakları, teşvik paketlerini açıkladılar. İngiltere'de hükümet, GSYİH'nın %15'ine denk gelen 350 milyar € değerinde bir paket açıkladı. İtalya, Fransa, İspanya, Almanya, tüm ülkeler benzer büyüklükteki paketleri duyuruyor.

Ekonomik Armagedon ile karşılaştıklarında, gereken kaynakları birdenbire buluyorlar. Ne yazık ki, bu fonun büyük kısmı kapitalistlere gidiyor, sağlık hizmetlerine veya çalışan nüfusa değil. Ayrıca, bu paketler sadece zaten çok yüksek olan kamu borcunu artıracaktır. Daha sonraki bir aşamada, ücretliler bu borçların ödenebilmesi için sert fedakarlıklar yapmak zorunda kalacaklar.

Bununla birlikte, muazzam bir servetin başka bir kaynağı daha var. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde, hanehalklarının ilk %1'i -yaklaşık 1,2 milyon aile - 2019'daki rakamlara göre, toplam 35 trilyon dolarlık net bir servete sahip. İngiltere ve Galler Yeminli Muhasebeciler Enstitüsü (ICAEW) tarafından 2017'de yapılan bir araştırma, "birçok insanın kemerlerini sıkmayı düşündüğü bir zamanda İngiliz şirketlerinin üçte ikisinin likidite fazlası olduğunu" gösteriyordu.

Ve sadece bu değil: o zamandan beri İngiliz şirketlerinin mevduatları ve nakit rezervleri arttı! Nakit mevduat 2018'de %8, ve son 5 yılda %51 oranında büyümüştür. Credit Suisse'e göre, dünyanın en zengin %1'i küresel servetin neredeyse %50'sine sahipken, en yoksul %50'si toplam küresel servetin %1'inden daha azına sahip.

Kriz zamanlarında, milyonlarca işçinin çalışmasıyla yaratılan bu muazzam servet, COVID-19'un yayılmasıyla mücadele etmek için gerekli tüm önlemleri finanse etmek, tpolumu gelecekte ortaya çıkacak ölümcül hastalıklara hazırlamak için gerekli yapıları ve kaynakları oluşturmak için kullanılabilir

Bu servet üzerinden %10 veya %20 oranında özel bir vergi almak mantıksız olmazdı. Bu vergiyi ödemeyi reddeden şirketler veya tek tek kapitalistlerin varlıklarına el konulmalı ve kaynakları devletin kullanımına sunulmalıdır. Ayrıca, daha önceki kamusal kurtarma eylemlerinden büyük ölçüde yararlanan bankalar, tazminatsız kamulaştırılmalı ve bir devlet merkez bankasına entegre edilmelidir. Aynı şey sigorta şirketleri için de geçerlidir.

Bu önlemler tüm dünyadaki hükümetler tarafından alınmış olsaydı, daha sonra ortaya çıkacak tüm tasarruf politikalarıyla birlikte kamu borcunun artırılmasına gerek kalmazdı. Ayrıca, hastane inşa etmek, farmakolojik araştırmalara yatırım yapmak, evler inşa etmek vb. için hiçbir kaynak sıkıntısı olmaz ve yapılması gereken işler sayesinde işsiz tüm işçiler için gelir kaynağı sağlanırdı.

Bir işçi hükümeti için!

İngiltere'de Tory hükümetinin gerekli önlemleri almak ve gerekli kaynaklar için yatırım yapmak yerine yüz binlerce insanın ölmesine izin vermeye hazır olduğu çok açık. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Trump benzer şekilde davrandı. Virüsün Avrupa'da ilk kez yayıldığı İtalya'da bile, hükümetin eylemini belirleyen temel kriter kâr mantığı idi.

Milyonlarca işçinin hayatını bu insanlara emanet edemeyiz. Bize şimdi siyasi farklılıkları tartışmanın zamanı olmadığı, hepimizin bir araya gelmesi gerektiği söyleniyor. Milliyetçilik ve vatanseverlik her yerde destekleniyor. Hepimizin aynı teknede olduğumuz söyleniyor. Ama bu tamamen yanlış. Bu krizin faturasını ödemek zorunda olanlar, en az şeye sahip olanlar; işçiler, gençler ve yaşlılar.

Tüm ülkelerde işçi sınıfının çıkarlarını temsil edecek hükümetlere ihtiyacımız var. Yukarıda özetlediğimiz program, yalnızca işçi sınıfını ve çıkarlarını temsil eden partiler ve politikacılar tarafından uygulanabilir. İşçi hükümetlerini tüm ülkelerde iktidara getirmeliyiz, çünkü ancak o zaman, küresel ölçekte mevcut olan muazzam kaynakları kullanabilir ve mevcut krize gerçekten küresel bir yanıt verebiliriz.

Enternasyonalizm ve işçi işbirliği

21. yüzyılda, kapitalizm altındaki üretici güçlerin daha da gelişmesi için iki temel engel vardır: üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ulus devlet. Bu, mevcut kriz tarafından açıkça doğrulanmaktadır.

Piyasa ekonomisi berbat bir şekilde başarısız oldu. Kâr güdüsü milyonlarca insanın hayatını tehlikeye atıyor. Buna bir son verme zamanı. Piyasa ekonomisi yerine ihtiyacımız olan şey kamuya ait planlı bir ekonomidir. İşçilerin demokratik kontrolü ve yönetimi, üretim sürecini denetlemek için getirilen yöntem olmalıdır.

Böyle bir ekonomide, kaynaklar o anın ihtiyaçlarını karşılamak için hızla gereken yerlere kaydırılabilir. Özel mülk sahiplerinin kâr kaybı göz önüne alınmaksızın üretim durdurulabilir. Evde kalmak zorunda kalan işçiler hala düzenli bir gelir elde edebilirler. Kimse özel ev sahiplerinin elinde tahliye riskiyle karşı karşıya kalmaz. Özetle, bu sosyalizmi küresel ölçekte yaymak demektir. Bunun gerçekleşmesi için tüm koşullar olgunlaştı.

Boris Johnson ve diğer burjuva politikacılar mevcut krizi bir savaş senaryosu ile karşılaştırdılar. Fakat İngiltere'de İkinci Dünya Savaşı sırasında hükümet nasıl davrandı? Şöyle mi dediler?: Pazar karar versin! Devlet müdahale etmemeli! Hayır, tam tersi oldu. Devleti, üretimi merkezileştirmek için kullandılar, savaş endüstrilerini kamulaştırdılar ve merkezi planlama önlemleri aldılar.

Elbette bunların hiçbiri İngiltere'nin sosyalist bir ülke olduğu anlamına gelmiyordu. Kontrol, kesin bir şekilde bankaların ve kapitalistlerin ellerinde kaldı. Ancak burjuvazi, merkezi planlamanın bazı unsurlarını tanımaya ve bu yöntemlerin daha iyi sonuçlara yol açması gibi basit bir nedenden dolayı, ekonominin belirli unsurlarını kamulaştırmaya zorlandı. Böylece sosyalist planlamanın pazarın anarşisi üzerindeki üstünlüğü, sosyalizmin en acı muhalifleri tarafından bile kabul edildi ve pratikte kanıtlandı.

Bugün Çin kuşkusuz kapitalist bir ülke. Ancak, geçmişten miras aldığı merkezi planlama ve devlet kontrollü endüstrilerin bazı unsurlarını hala koruyan kendine özgü bir kapitalizm biçimidir. Çin'e şu anki pandemiyle mücadelede muazzam bir avantaj sağlayan ve dikkate değer sonuçlar getiren tam da bu unsurlardı. Bu, sosyalizme normalde sempati duymayacak insanlar tarafından yorumlanmıştır.

Çin, Wuhan'daki hastalığın patlak vermesinden sonra yaklaşık 50 milyon insandan oluşan büyük bir alanı kordon altına alabildi ve ülkenin geri kalanını, fiilen kilit altında yaşamak zorunda kalanlara yardım etmek için görevlendirdi. Hükümet, hemşireleri, doktorları ve ihtiyaç duyulan tüm kaynakları ülkenin diğer bölgelerinden, bölgeye gönderdi.

İtalya çok farklı bir durumla karşılaştı. Avrupa'nın geri kalanından yardım almadı. Aslında, Almanya gibi ülkeler, çok kısa vadeli ulusal motiflerle düşünerek yüz maskelerinin ihracatını engelledi. Uluslararası olarak koordine edilen bir operasyon olsaydı, işler çok farklı olabilirdi.

Bu noktada, şu anda İtalya'da bulunan Çinli doktorların gerekli gördüğü şeylerden bahsetmeye değer. Ülkedeki durumu gözlemlediler ve Wuhan'daki virüsle savaşma deneyimlerine dayanarak, sokaklarda hala çok fazla hareket olduğuna inanıyorlar. Bu, bu yeni virüsün patlak vermesinden bu yana söylediklerimizi doğrulamaktadır: Hayati olmayan tüm üretim durdurulmalıdır.

İtalya tamamen kapatılmış olmalı ve Avrupa'nın geri kalanı virüsün ilk yayılımıyla mücadele etmek için malzeme ve insan kaynakları göndermeliydi. Bu şekilde sokağa çıkma yasağı dönemi daha kısa ve daha etkili hale getirilebilirdi. Bunun yerine, Avrupa Birliği'nin her üye ulus devleti farklı şekillerde ve farklı hızlarda davrandı.

Tüm bunların sonucu, virüsün İtalya'da çok daha hızlı yayılması oldu ve bu da Avrupa'ya yayılmasına önemli ölçüde katkıda bulundu. Artık tüm Avrupa, İtalya'nın içinde bulunduğu durumla karşı karşıya ve acil durum gerekenden çok daha büyük bir düzeye ulaştı.

Bu, Avrupa Birliği'nin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor: sadece büyük kapitalist grupların çıkarlarıyla ilgilenen bir kuruluş. Yunanistan veya İtalya gibi ülkelere tasarruf önlemleri dayatmak söz konusu olduğunda, bunu yapmak için gerekli iradeyi ve araçları her zaman bulurlar. Ancak milyonlarca insanın hayatını kurtarmak söz konusu olduğunda, sadece işe yaramaz değil, durumu daha da kötüleştiren bir faktör olduğu ortaya çıkıyor. Bu kriz, kuşkusuz kapitalizmin başarısızlığa uğradığını kanıtlıyor.

Bazı ciddi burjuva analistleri bile sistemlerinin çökmeye mahkum olduğunun farkına varıyorlar. Bunun bir örneği The Australian Magazine tarafından yayınlanan yeni bir duyuru:

"Avustralya kapitalizminin atan kalbi olan Macquarie Group'un, Macquarie Varlık Müdürlüğü, 'geleneksel kapitalizmin ölmekte olduğunu' ve dünyanın 'bir tür komünizme yakın bir şeye' yöneldiği konusunda uyardı."

Bu sözler ne kadar doğru! Gerekli olan, bugün insanlığın karşılaştığı tehlikeyle mücadele etmek için küresel bir çabadır. Fakat her şeyi belirleyen şey, üretim araçlarına sahip bir avuç kapitalistin kâr hırsı olduğu sürece bu gerçekleştirilemez. İhtiyacımız olan şey, insanlığın gerçek ihtiyaçlarına göre bir üretimdir.

Birçok insan, sözde piyasa ekonomisinin mevcut krizle mücadelede tamamen yetersiz olduğunu anlamaya başlıyor. Ayrıca, uluslararası bir üretim planına ilişkin argümanların kesinlikle doğru olduğunu da fark ediyorlar. Sosyalizm lehine argümanlar artık yadsınamaz. Sosyalizm dediğimizde, elbette Sovyetler Birliği'nde veya Maoist Çin'de var olan totaliter ve bürokratik karikatürden bahsetmiyoruz. Gerçek sosyalizm ya demokratik olacak ya da hiç olmayacak. Gerçek sosyalizm, işçi sınıfının doğrudan kontrolü ve idaresi altında ulusallaştırılmış planlı bir ekonomiyle, ancak işçi demokrasisi şeklinde sağlanabilir.

Uluslararası Marksist Eğilim'in var olduğu tüm ülkelerde mücadele ettiği şey budur. Herkesi bu mücadelede bize katılmaya çağırıyoruz. Şimdi mesele işçi sınıfına ve gençliğe, insanlığı kapitalist çıkmazdan çıkarabilmek için gerekli politika ve programları sağlamaktır. Alternatif, toplumun 1930'larda gördüğümüzden çok daha büyük bir ölçekte barbarlığın derinliklerine saplanmasıdır.

Mücadelede bize katılın!

Londra, 20 Mart 2020